İletişim Formu

 

Farklı Bir Hayat | Empati

Merhaba,

Bugün biraz olsun kendimden bahsedeceğim sizlere. Epeydir yazılarımı okuyorsunuz; ancak bazılarınız beni tanımıyor olabilirler. Bu yüzden yaşadığımız dünya için "çok kıymetli" olan kimliklerimi bugün sizlere tanıtacağım. Bilmediğiniz ne varsa bana dair, öğreneceksiniz. Artık saklanmayacağım!

Ben 23 yaşında bir erkeğim. Müslümanım; Allah ismindeki yüce bir varlığın tüm kainat'ı yarattığı inancını taşıyorum. Türk bir ailenin, en ufak çocuğuyum. Çok güzel, şivesiz bir Türkçe'ye sahibim. Bembeyaz bir çocuğum. Lisans seviyesine kadar eğitimimi tamamlamış ve mesleğimi de elime almış bulunuyorum. Güzel mi güzel, sevimli mi sevimli bir de kız arkadaşım var. Nefes alabilmemi, azıcık olsun kendim olabilmemi bir tek o sağlıyor. Şaşırdığınızı biliyorum. Hatta haykıra haykıra söyleyebilirim: "Ben bir kıza aşığım!" Pek çoğunuz bunu bilmiyordu, değil mi? Bu konuya yine devam edeceğim. Sadece okumaya devam edin. Kendi halime bırakıldığımda aslında yeterince güzel bir hayatım var. Dünya zaten herkes için yeterince güzel bir yer. Kendi halime bırakılınca diyorum; zira  çevrem şaşırtıcı bir şekilde benden uzak bir hal almış durumda. Dürüst olmak gerekirse yanlışın onlarda mı yoksa ben de mi olduğunu bilmiyorum. Aslına bakarsanız ortada bir yanlış var mı; bir yanlış aramaya gerek var mı onu dahi bilmiyorum. Yine de bir şekilde, her seferinde, beni bu yanlışı(!) aramaya itiyorlar. Zaten bu yazıyı da bunun için yazıyorum. Belki sesli düşünebilmek için. Biraz olsun kendimle konuşabilmek için. Zira 23 yıldır o kadar çok başkalarının sözlerini duyuyor; başkalarının değer yargılarına göre kısıtlanıyorum ki; "belki", diyorum, "belki cevap kendimdedir." O yüzden yazıyorum...

Çevrem dedim. Evet, benden anlayamadığım bir şekilde ve sebeplerini sıralamaktan yorulduğum kadar aptalca nedenlerle bana yabancılaşmış durumdalar. Her şeyin başlangıcında, taa ki ilk insanlar ortaya çıktığında, çevreme mi yoksa bana mı benziyorlardı bilmiyorum. Bunu niye sorduğumu da bilmiyorum. Bana benziyorlarsa daha mı mutlu olacaktım? Ya da onlara benziyorlarsa daha da mı çukura batacaktım? Neyse, biraz olsun çevremi de tanımanız gerekiyor, kararı belki sizin verebilmeniz için. 

Dışarıdaki tüm insanlar, tuhaf bir şekilde, bir yaratıcı olmadığı inancına sahipler. Öyle ki bu inançsızlığa %99'unun bağlı olduğu söylenen insanların yaşadığı bir Kürt vatanında yaşıyorum. Ne zaman ki ben onlara Allah'ımdan bahsetsem veyahut onlara bir şekilde kendi inancımın öğretilerini anlatsam, sanki her birine düzinelerce küfür etmişim gibi benden kaçmaya başlıyorlar. Ne zaman bu konuyla ilgili ağzımı açsam, arkadaş sayım biraz daha azalıyor. Daha da ileri gidenler oluyor; kimi zaman sadece küfür, kimi zamansa bildiğin tekme tokat dayak yiyorum! "Sen de inanmayacaksın!", diyorlar. "Seni öldürürüz! Seni çocuklarımıza yaklaştırmaz; eğitimini aldığın mesleği sana yaptırmayız!", diyorlar. Sesimi dahi çıkaramıyorum. Öyle çoklar, o kadar barbarlar ki her gün biraz daha karanlığa saplanıyorum.

Buna biraz olsun alışır gibi olmuşken, içlerinden bazıları var; kendilerine milliyetçi diyorlar. Milliyetçiliğin özünde, birlikte ülke olduğun insanları sevmek; onlara zarar vermek isteyenlerden korumak varken, bu kendilerine milliyetçi diyenler, sırf Türk bir aileden olduğum için bana hakaret ediyorlar. Ne zaman ağzımdan Türkçe bir kaç kelime çıksa, sanki benim de bir parçası olduğum yurdumu parçalara bölecekmişim gibi; bana bir yabancıymışım gibi bakıyorlar. Soruyorum babama: "Dedemler kaç zamandır bu diyarda?", diye. O da içleniyor zaman zaman. Alabildiğim tek cevap; "diğer insanlar ne kadarsa, en az bizler de o kadar zamandır bu diyardayız.", oluyor. Yine şaşırıyorum. Madem ki bu kadar uzun zamandır yanyanayız da neden benim Türkçe konuşmam bu kadar korkutuyor onları? Neden bu baskıyı kaldıramayıp, elini kana bulayan bir kaç tane aptal Türk çeteleri, örgütleri yüzünden, yüzyıllardır aynı sofrayı paylaştıkları insanlara sırtlarını dönüyorlar. Anlayamıyorum; yine tehdit ediliyorum. Yine küfrediliyor, yine dayaklar yiyorum.

Bir de ten rengim var. Lisans eğitimimi tamamlamak için doğuda bir şehirde üniversite kazandım. Buralarda güneş bizim oralar gibi değil. Pek bir yakıyor. "Ne sıcak memleket!" diyorum. Yazlarını kurak, kışlarını sıcak geçirtiyor diye. Bir yerde güzel de diyorum. Az biraz esmerleşirim diye seviniyorum. Ama garip bir şekilde okuduğum okulda, hatta sınıfımda, hatta mahallemde kendilerine benzemeyen bu beyaz oğlanı bir türlü benimseyemiyorlar. Beyaz olmak bir eziklik, bir kusur, bir güçsüzlük, doğanın bir lanetiymiş gibi davranıyorlar bana. Tüm küfürler bir yerden sonra üzerime yapışmaya başlıyor. Sırf onlar kadar siyah olamadım diye. Sırf doğa Güneş'iyle biraz daha az ısıttı beni diye, yine aynı doğaya uygun olmayan, doğal olanın dışında bir insan olmuştum! Siyahlıkları ve ten renkleri o kadar güçlü, o kadar olağan, o kadar tatlıydı ki, benim bile biraz olsun esmerleşmemi isteyecek kadar hayranlık uyandırıyordu ki; ama onlar beyaz olmayı bir türlü sindiremiyorlardı. Sözle sataşıyorlardı. Azıcık cesaretimi toplayıp da cevap verirsem, tekmelere, tokatlara, yumruklara dönüşüyordu o hakaretler. Canım yanıyordu. Yine de hayatıma devam ediyordum.

Bu kadar şey yetmiyormuş gibi bana en çok garip gelense ikili ilişkileriydi. Aşk'a çok değer verdikleri belliydi. Her sözlerinde, yaptıkları her eylemde bunu görüyordum. Aşk için, şehirler fethetmiş; aşk için yapıtlar kurmuş, aşk için dünyaya karşı gelmişlerdi. Yine de bir erkeğin nasıl olur da bir kıza aşık olabileceğini anlayamıyorlardı. Aşkın sadece hemcinsler ile yaşanabileceğine inanıyorlardı. Çünkü kendileri sadece hemcinslerine aşık olabiliyorlardı. En çok bu yüzden kızıyorlar, hatta öğrendiklerinde benden nefret ediyorlardı. Sanki yıllardır tanıdıkları insan bir anda yabancılaşıyordu gözlerinde. En çok bu yanımı saklıyordum içimde. Bilindiğinde en iğrenç canlı benmişim gibi iğreniyorlar, nasıl olur da bir kızdan hoşlanabildiğime gerçekten inanamıyorlardı. Küfürler ediyorlar, yetmediği noktada hırslarından, tekmeler tokatlar; yumruklar atıyorlardı. Sussam, hakaretlerle ruhum; konuşsam, tekme ve yumruklarla bedenim acıyordu; yaralanıyordum. Kanıyordum; susarsam içimden, konuşursam, bedenimden. Toplum içinde gezerken, sevdiğimin parmaklarını parmaklarıma takıp; avuç içini avuç içimde hissedemiyordum. Yeterince cesaret topladığımız bazı anlarda, masumca koluna girebiliyor, yine de acaba çevrede bizleri izleyen birileri var mı diye tedirgin gözlerle sürekli sağı solu kolaçan ediyordum. Diğer hiç bir hakaret veya şiddet bir kızı sevmem yüzünden uğradığım hakaret veya şiddet kadar acıtmıyordu canımı. Çünkü diğerlerinde, sadece kendime ediliyordu bu eziyet. Sadece kendim kısıtlanıyor, sadece kendim üzülüyordum. Oysa sırf bir kızı seviyor olmam, ve sırf kendileri sadece hemcinslerinden hoşlanıyorlar diye onlara yanlış gelmesi yüzünden; sevdiğim, hayatımı tek bir sözüne vereceğim insan da hakarete uğruyor, üzülüyor, canı yanıyordu. Ulan ben tek bir göz yaşı için insan öldürebilecek konumdayken, onun gözünden yaşlar su olup akıyordu. Yanımda hiç bir zaman ses etmiyordu; ama içten içe biliyordum; sırf insanlar istemiyorlar diye bizi, sırf bir gün bir tanesiyle kanlı bıçaklı olmayalım diye susuyordu yanımda. Tek parça ses edemiyordu içinde kanayan yarasından. En çok da bu koyuyordu işte bana. En çok da bunu anlayamıyordum. Ne zaman bu konuda birisiyle tartışsam; "sen bir kızı sevebilir misin?", diye soruyordum. "Ne kadar iğrenç", olduğumu söyleyip, tonlarca hakaret savuruyorlardı. Benim de aynı tiksintiyle bir erkeğe aşık olamayacağımı anlayamayarak. Kendileri hemcinsleriyle beraber olurken - erkek erkeğe veya kadın kadına ilişkiye girmek - erkek / kadın ilişkisinden daha fazla yaşanıyor diye, yine doğaya aykırı olanlar bizdik. Hatta öyle ki inançsızlıklarının temelindeki öğretiler bizleri öldürmeyi öğütlüyormuş onlara! Bazılarının nefreti özellikle bu yüzden biraz daha artıyordu. Eğer ki benim bir kızın elini tutmama izin verirlerse, inançsızlıklarına bir küfür, inançsızlıklarına bir hakaret ediyormuşum gibi hissediyorlardı. Halbuki anlayamıyordum. İnançsızlıkları onlara hemcinsleriyle ilişkinin güzel olduğunu söylüyor aksi şekilde kadın erkek ilişkisini yasaklıyorsa, inanan birini niye kendi inançsızlık değerleriyle yargılıyorlardı? Bunun mantıklı bir açıklaması olabilir miydi? Hoşgörü ve inanç özgürlüğü herkes için varken, ben niye kız arkadaşıma aşığım diye, onların inançsızlık kurallarına göre yönetiliyor ve yargılanıyordum? Bunu ne zaman şikayet etsem ve eylem yapmak istesem, bazıları da çıkıp rahatsız oluyorsanız tepkinizi sandıkta gösterin diyordu. Yıllardır demokrasiyi öğretiyorlardı. Demokrasinin her şartta en geçerli şey olduğundan bahsediyorlardı. Ama anlamıyorlardı. Eğer ki ben Türk'sem, eğer ki ben müslümansam, eğer ki ben heteroysam, eğer ki ben beyazsam ve toplum gibi ateist değilsem, toplum gibi Kürt değilsem, ve toplum gibi simsiyah değilsem ve en önemlisi toplum gibi Gay değilsem nasıl olacak da sandıkta onlardan daha fazla oy alıp, kendi istediğimin yasalaşmasını sağlayacaktım? Benim gibi düşünmeyen milyonlarca insan varken, ben nasıl olacaktı da sandıktan galip çıkacaktım. Anlatamıyorum bunu. Irk, dil, din, renk, cinsiyet ayrımlarıyla alakalı konularda demokrasi kavramının kullanılamayacağını anlatamıyordum. Bunlar insan haklarıysa ve insansak hepimiz, sırf biraz olsun farklıyım diye toplumdan, sırf onların paşa gönlü rahat edecek, sırf onların keyifleri yerine gelecek diye kendi kimliklerimden vazgeçecek değildim. Ve bunun yolu sandık asla değildi.


Hayat hikayem ne kadar da tanıdık geliyor değil mi hepinize? Belki biraz olsun değer yargılarınız değişir artık diye yazıyorum. Çok değil herhangi biriniz yaşadığınız yerden sadece 1000 km daha doğuda doğsa bir Kürt, daha batıda doğa bir Ateist, daha güneyde doğsa bir Zenci, daha kuzeyde doğsa bir Gay olabilirdi. Sırf doğuştan edindiğiniz kimlikleriniz sebebiyle mi diğerlerine iğrenir gözle bakıyorsunuz? Sırf doğuştan kazandığınız kimlikler sebebiyle mi onlardan üstün olduğunuzu iddia ediyorsunuz? Sırf doğuştan sahip olduklarınız ve doğada daha sık rastlanır bir durum olduğunuz sebebiyle mi, aynı doğuştan hakların biraz farklılarına sahip ve doğada az sayıda bulunan bizlere yanlışmışız gibi davranıyorsunuz? Tanrı'yla sözleşme mi yapmıştınız? Türk, müslüman, beyaz veya hetero olacağınıza dair? Çünkü bunların hiç biri bana sorulmadı... Hep mi sayıca fazla olan durum, doğru olan olmalıydı? Azıcık empati istiyoruz. Çok bir şey değil! Siz camiilerinizde ibadet yaparken, inançsızlara karışmamanızı, siz Türkçe konuşurken; Kürtçe konuşanlardan korkmamanızı, yazları esmerleşmeye çalışırken, esmerden biraz daha koyu olanlardan bir farkınız olmadığını bilmenizi ve en önemlisi sizler kız veya erkek arkadaşınızla - kısacası  karşı cinsteki sevdiğinizle -  el ele dolaşırken; hemcinsinizle bir aşk yaşayamayacağınızı söylerken, bizlerin de kendi cinsimizdeki insanlarla el ele dolaşmamıza, karşı cinsten biriyle aşk yaşayamayacağımıza inanmanızı ve anlayışla yaklaşmanızı istiyoruz. Bizler sizleri kabul ediyoruz. Bizler sizlere ne kadar yabancıysak, sizler de bizlere o kadar yabancısınız. Bizler bu durum için sizleri suçlamıyoruz, bu durum için sizlere küfür etmiyoruz, bu durum için sizlere fiziki şiddet uygulamıyoruz. Siz neden yapıyorsunuz? Zaten hayat hepimiz için yeterince zor değil mi? Bunu bir de bizler kendimiz için neden bu kadar zorlaştırıyoruz???

Vicdanı ve azıcık empatisi olan her bir bireye soruyorum??

Işıklarla ve empatiyle kalın...

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown