İletişim Formu

 

2013 LGBTT ONUR YÜRÜYÜŞÜ

Selam Olsun, Güneşin Üzerlerine Parladığı Pıırıl Pırıl İnsanlara,


Günlerdir yazacağım, yazacağım bir türlü fırsatını bulamıyorum. Tabiri caizse fırtına gibi geçen bir ay yaşıyorum. Kişisel hayatıma ait konuları bu yazıda - içimi kemire kemire - es geçeceğim. Zira göreceli olarak daha önemli olduğunu varsaydığım asıl konuya tepeleme girmem gerekiyor: "30 Haziran 2013 PAZAR LGBTT ONUR YÜRÜŞÜ"



İlk defa geçen sene haberim olduğu bir organizasyondu "Onur Yürüyüşü". Zira iki sene önceki "Onur Yürüyüşü" yapıldığı sıralarda ben halen kendinden nefret etmeye, kurtulmaya çalışan homofobikliğin tavan yaptığı insan topluluklarından biriydim. Evet, çoğu hetero bunu bilmez; fakat en büyük homofobikler kabullenme aşamasındaki eşcinsellerdir. Zira bu gelişimi bizzat yaşayan insanlar olarak; çevresel olarak kendilerine öğretilen, anlatılan tüm olguların; kalıpların, tabuların dışında yepyeni bir kişiliğe bürünüyorlardır. Bunun ne kadar sarsıcı, ne kadar zorlu ve ne kadar ruhu yoran bir süreç olduğunu bugün anlatmayacağım. Zaten burayı okuyan kitlenin çoğunun eşcinsel olduğunu bildiğimden sizlere, yine sizi anlatmanın angarya bir iş olacağını düşünüyorum. Bundan mütevellit bu kadar lafı dolandırdıktan sonra "Onur Yürüyüşü" yazımıza başlıyoruz.

Öncelikle bir anlam karmaşasını önlemek için şunu belirtmek istiyorum: 23.06.2013 PAZAR günü, yani bu yazıyı yazdığım gün olan tarihte yapılmış olan, "Onur Yürüyüşü" sadece "Trans Bireylere" özel olan, LGBTT bireylerinin ve pek çok kişi, kurum, kuruluş ve örgütün desteklediği bir başka yürüyüştür. Zaten gerçekte olan şudur ki her yıl sadece "Onur Yürüyüşü" yapılmaz. "Onur Haftası" olarak kutlanır bu olgu. Haziran ayının sondan bir önceki Pazar gününde - yani 2013 yılı için 23.06.2013 tarihinde - başlar, pek çok etkinlikle devam eden bu hafta, Haziran ayının son Pazar günü doruk noktasını, büyük bir yürüyüşle bitirerek son bulur. Zaten o yürüyüşün adı da işte "LGBTT Onur Yürüyüşü"dür. Özetle 23.06.2013 yani bugün yapılan yürüyüşün asıl amacı Trans Bireylere farkındalık yaratmak ve onların desteklenmesi amacıyla yapılan yürüyüştür ve "Onur Haftası"nın başlangıcı bu yürüyüşle yapılmaktadır. Asıl yürüyüşün 30 Haziran 2013 PAZAR, yani önümüzdeki PAZAR günü yapılacağını tekrar hatırlatıyor, bu yönde gelen soru işaretleri gidermek istiyorum. Bir de Gezi Parkı eylemleri ile Marmaray hattı çalışmaları dolasıyla yürüyüşün iptal edilmesi veya farklı bir tarihe alınması olasılığı konuşuluyordu; fakat bugünkü yürüyüş yapılırken bir sıkıntı çıkmamasından yola çıkarsak "LGBTT "Onur Yürüyüşü"  için de bir sorun olmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim. O yüzden şehir dışından geleceğini bana belirten arkadaşlarım biletlerinizi iptal etmeyin. O gün hep beraber yürüyelim.

Yıl içerisinde her fırsatta "Onur Yürüyüşü" ü dile getirdiğimde pek çok eşcinsel arkadaşımın, yürüyüşü doğal olarak desteklediklerini; fakat tanınma korkuları dolayısıyla katılamayacaklarını söylediklerine şahit oldum. Geçen sene, son güne kadar, ben de bunu söylüyordum. Son gün, maske dağıtılacak orada, yüzünüz görünmeyeceği için tanınmayacaksınız diye bir haber atıldı ortaya. Zaten içimde gidemeyeceğimi düşündüğüm için kalan ukte, bu haberle yerini kocaman bir çoşkuya bırakmış ve içim içime sığamadan Taksim'e varmıştım. Baktığımda ne maske ne başka bir şey olduğunu gördüm. Fakat çok samimi hissettiğim şeyi abartsız söylüyorum; yüz binlerce eşcinseli orada bir arada gördüğünüz an, kayıtsız kalıp, - onca korkunuza rağmen -  geri dönmeyi aklınıza bile getiremiyorsunuz. Sonuç olarak ben de kalmıştım orada ve yürümüştüm. Bir video kaydında görünmüş, tanımadığım bir profesyonel fotoğrafçının da objektifine yakalanmıştım. Yani görünür  olmak korkusuyla giden ben, gerçekten de görünmüştüm. Üstelik hem video ile hem resim ile. Peki ne mi oldu sonrasında ? Kocaman bir "hiç bir şey" !! Üstelik bakın her fırsatta söylüyorum: Benim hetero çevrem müthiş derecede sosyal medya ve güncel olayları takip eden, pek çok konuya duyarlı insanların olduğu bir çevre. Özellikle internette gün boyu çokça haberi geçen bir olayı takip etmemeleri imkansızdır. Buna rağmen bir tanesi bile: "Yahu kardeş, senin orada ne işin vardı? Üstelik elinde "velev ki ibneyiz" pankartıyla...", diye bir şey sormadı. Benim bu çevreme rağmen görülmememden dolayı, çoğunuzun arkadaş çevresinin "daha fazla hayatın akışına kapılmış" kişiler olduğunu düşündüğümden sizlerin görülmesini çok olası bulmuyorum.  O yüzden bu endişelerinizden kurtulun. Zaten bakın orada yüz binlerce insan olacak. Samanlığın içerisindeki iğne gibi oluyorsunuz. Bir yerlerde çıkma olasılığınız çok zor. "Sen nasıl çıktın, bilader o zaman?", diye soruyorsanız; ben bir gazla kortejin en önünde, pankartın hemen arkasında yürüdüm. Zira bir video kaydında çıkmam da özel olarak resmimin çekilmesi de garip gelmedi bana o yüzden. Sizlerin  biraz daha geride durarak görülmenizin - tekrar tekrar söylüyorum - çok mümkün olduğunu sanmıyorum.

Herneyse, hepinize biraz düşünmeniz için bir kaç soru sormak istiyorum ve lütfen bu yazıyı tek başınıza okuduğunuzu varsaydığımdan cevaplarını dürüstçe vermenizi istiyorum:

  • Toplumdaki eşcinsel algısından memnun musunuz ?
  • Değilseniz bunun değişmesi için ne yapıyorsunuz ?
  • Sırf eşcinsel yöneliminiz sebebiyle kaç kere sözel, hatta fiziksel şiddete maruz kaldınız ?
  • Gelecekte, karşı cinsle bir aile kurmanız için sizi zorlayan aile yapısını ne kadar kabullenebiliyorsunuz ?
  • Sevdiğinizle ortak bir gelecek hayalini - samimi olarak kendinize sorduğunuzda - kaçınız kurabiliyor ?
  • Gelecekte sevdiğiniz insanla aynı ev içerisinde - hetero ailelerin olduğu gibi - ortak sosyal haklar "ssk vs" gibi paylaşılarak yaşayabileceğiniz bir düzene gidebileceğimizi düşünüyor musunuz ?
  • Sizler - bir şekilde - görünür olsanız ve toplumdaki eşcinsel algısını "olumlu" olarak düzeltebilseniz, gelecekte, eşcinsellere yaşatılan olumsuz davranışların yaşanması ne kadar muhtemel görüyorsunuz ?
  • Hele ki eşcinsel olduğu için intihar eden bir arkadaşınız olduysa ki - benim oldu - onun veya onların ölümü üzerinde sizler hiç sorumluluk hissediyor musunuz ?
  • Sizler kaç kere intiharın eşiğinden döndünüz veya bunu her zaman bir seçenek olarak düşünüyorsunuz ?
  • Peki sizlere birilerinin: "Yahu siz eşcinselleri de sevindirelim, sizlere haklar özgürlükler verelim. Sizlere alanlar açalım; kendinizi ifade edebileceğiniz platformlara yardım edelim. Size karşı yapılan şiddet eylemlerini en ağır şekilde cezalandıralım. Hayatınızı yaşayabileceğiniz, kimselerin size hesap sormaya cesaret edemeyeceği bir toplumsal bilinç ve algı düzeyini ilk okullardan başlayarak insanlara aşılayalım", gibi bir şeyler demesini mi bekliyorsunuz ??? Çünkü ;
DE - ME - YE - CEK - LER !!!

Bu arada - sebebi ne olursa olsun - "SEN" bu yürüyüşe katılmadığın için ;

  • Eylül ayında - okullar açıldığında - feminen tavırları yüzünden yüzlerce ilk okul öğrencisi aşağılanacak,
  • Sokaklarda "top oynamayan" 7-21 yaşlarındaki gençler aşağılanacak,
  • Trans birey olduğunu farkeden insanlar, aileleri tarafından, darp edilecek ve psikologlara yollanacak,
  • Feminen hareketleri yüzünden işlerinden atılanlar olacak,
  • Trans bireyler için mesleklerinde çalışamayan, - ailesi tarafından terk edilmiş - onlarca insan daha seks işçiliğine zorlanacak ve TRAVESTİ olacak. Ve sen de bu insanlardan nefret edecek, bu insanlar yüzünden - eşcinsellere karşı - toplumsal algının kötü olduğunu düşüneceksin. Tüm suçu TRAVESTİ olmaya ZORLANMIŞ bu ŞANSIZ insanlara yıkacaksın. Daha da acısı bundan bir gram olsun gocunmayacaksın,
  • Seni onlarca yıl boğazından keserek besleyen, büyüten; herkesten koruyan "annen", çınar gibi, dağ gibi ardında durduğunu her zaman hissettiğin "baban" sırf eşcinsellere karşı olan algıyı değiştiremediğin için seni öğrendikleri gün dışlayacak, 
  • Bir çok eşcinsel birey ailelerinin dini ve ahlaki değerlerine(!) ters düştükleri için ÖLDÜRÜLECEKLER veya KAÇIRILIP, SAKLANACAKLAR,
  • Sevdiği ölse, gerçekten yaşayamayacak kadar aşık olan eşcinseller dahi toplumsal alanlarda sevdiğinin elini tutamayacak,
  • Ciddi bir şekilde, bir eşcinsel hastalandığında, ona ölürcesine aşık olan erkek arkadaşı: "Sen neyi oluyorsun? Sadece ailesine izin var !" sorusuna cevap veremediği için hastahanede yanında bulunmasına izin verilmeyecek,
  • Askerlik şubelerinde onlarca eşcinsel insandan - sırf eşcinsel oldukları için - onlarca ucuz ve gurur kırıcı şeyler istenerek, onları, bizleri yerin dibine sokacaklar,
  • Bir çok eşcinsel, ölse dahi yanında olacağını düşündüğü tek dostlarını bile kimliklerini anlattıkları gün kaybedecek,
  • Eşcinsel olduğu öğrenilen bir birey, cinsel olarak taciz edilip, defalarca tecavüze uğrayacak ve birilerine bu durumu anlatması durumunda suçlanan yine kendisi olacak. Bu yüzden kendinden ve yaşadığı her şeyden tiksinerek günlerce, aylarca yaşamaya çalışacak ve belki kaldıramayıp tecavüzcüsünü öldürüp HAPSE ATILACAK veya KENDİNİ ÖLDÜRECEK !!
  • Bir hastaya yardım etmek gibi tamamen saf ve masumca bir istek için dahi, eşcinsel olduğunu söyleyen insanlardan - zaten yapılan testler sonunda öğrenebilecekleri bilgileri - onurları ayaklar altına alınarak cevaplamaları istenecek,
  • Neredeyse ülkemizdeki üç - beş eşcinsel dışında kimse, yaşamını paylaşacağı insanı ailesiyle, bir aile yemeğiyle tanıştıramayacak,
  • Bir şekilde hayatın yüzlerine güldüğü, bir kaç tane şanslı olanlarımız, günün birinde bir de evlat edinmek istediklerinde pek çok adaya göre aranan şartları kat kat fazlasıyla sağlasalar dahi bir bebeği evlat edilmelerine imkan verilmeyecek,
  • Belki bir çoğumuz, eşcinsellere olan algıyı değiştirmediğimiz için, eşcinsel bir belediye başkanı, bakan, başbakan, cumhur başkanı göremeyecek,
  • Bazı eşcinseller, aradığı aşkı buldukları düşüncesiyle, masum bir şekilde sevdiğini düşündüğü insanla bir eve gittiklerinde, pek çok organının alındığını farkedecek, belki yaşayacak, belki farkedemeden dahi ÖLECEK.

vs. vs. örnekler sonsuza kadar sıralanabilir.

"30 HAZİRAN 2013 PAZAR" günü yürümediğinde ne mi olacak ? Sadece senle ne mi değişecek ? Halen mi soruyosun ? 

TÜM BUNLARI HALEN YAŞAMAMIŞ BİREYLERSENİZ,
BUNLARIN BİRİNİ VEYA BİR KAÇINI BİRDEN YAŞAMIŞ İNSANLARA KARŞI SORUMLULUĞUNUZ VAR.
"O GÜN YÜRÜMELİSİNİZ DEMİYORUM !!", İNSANLIĞINIZ VARSA, YARIN ÖBÜR GÜN SİZLERİNDE BAŞINIZA BUNLARIN GELMEYECEĞİNİN BİR GARANTİSİ OLMADIĞININ FARKINDAYSANIZ ONUR YÜRÜYÜŞÜNDE YÜRÜMEK

"ZO - RUN - DA - SI- NIZ !!!" DİYORUM...

Ne oldum demeyeceksiniz, Ne olacağım diyeceksiniz. 

Gelin bu algıları, bu tabuları, bu kafa yapısını hep beraber yıkalım. 

Gelin: "Bakın bizler de buradayız!! Üstelik sizlerin düşündüğünüzden, çok daha sağlam insanlarız!!", diyelim.

Gelin onlara kendimizi anlatalım. Anlatmadan - bizleri onlara anlatılan şekilde - kabullenmelerini beklemeyelim.

Gelin bir olalım. Gelin değiştirelim. Gelin güzelleştirelim.  Gelin yaşayalım.

Benim için, hayatını kaybetmiş eşcinseller için veya kaybetmenin eşiğinde olan eşcinseller için, kendiniz için ve önemlisi ;

GELECEĞİNİZ için gelin yan yana el ele yürüyelim !!

Unutma, Sen varsan bir fazlayız, Sen varsan sesimiz çok daha güçlü !!

2012 yılında benim de bulunduğum ve bundan gurur duyduğum Onur Yürüyüşü !! Ne kaçıracağınızı görün !!



Tiocfaidh ár lá

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown
Toplumsal Cinnet: "Gezi Parkı Eylemi" - Bölüm 1 ( Sebep ve Genel Bakış ) yazımızı okuduysanız başından beri bahsettiğim orantısız ve keyfi güç kavramını merak ediyor ve haklı mıyım öğrenmek istiyorsunuzdur. Gelin yazacaklarımı, dünden beri yaşadıklarımızı dinleyin ve sonrasında siz karar verin.



Tam saatler veremeyeceğim, çok aklımda olmadığı için. O yüzden eksik bir saat bilgisi olursa affınıza sığınıyorum... Ben ve arkadaşlarım Cuma gecesinden örgütlenerek gelecek olanları hazırlamaya başladık. Saat 1 gibi Kadıköy istikametinden vapurlarla Beşiktaş iskelesine hareket ettik. Kadıköy'de CHP mitingi vardı ve bu iptal edilip, onları da Taksim'e gönderiyorlardı, parti yetkilileri. İşte bu insanlar eylemde aktif görev yapanlar değil, provakatif olarak slogan atanlardı sadece. Bu farkı daha iyi anlatacağım 3. bölümde.

Ulaşımda Sıkıntı Var mıydı ?

Her neyse vapurlar hareket ediyordu o saatlerde. Sonrasında ne oldu bilgim yok. Vapurlar durdu mu, devam etti mi, bilmiyorum. Ancak Beşiktaş bulvarı yavaş yavaş dolup trafiğin kapatılmasına yol açtı. Buradaki insanlar, otobüslerin Taksim meydanına çıkışı olmadığından yürüyerek Taksim'e kadar ulaştılar. Sanılanın aksine Taksim'e çıkışlar kapalı değildi. İki gündür Taksim'e çıkışların kapatıldığı, 3-5 kişiden fazla insanın yan yana yürütülmediği haberleri tamamen asparagastır. Yüzlerce insan yan yana tek bir polis müdahalesiyle karşılaşmadan en azından Cumartesi günü saat 13-14-15 civarlarında Taksim alanlarına giriş yapabilmişti. Eğri oturup doğru konuşmak lazım. Bu noktada polisi suçlayacak bir şey yok.


Üstteki resim sadece Gezi Parkı'nı tutan polis gücüydü. Hain Oyunu Yapanlar !

Hain Bir Oyun ! 

Ne var ki yaşananlar tam da bu saatlerde oldu. Bizler de Taksim meydanında bulunduğumuz saatlerde 14 veya 15 sonlarına doğru Gezi Parkı'nın girişini tutan büyük polis gücü bir anda kendi kendilerine, hiç bir halk tepkisi olmadan kenara çekilmeye başladı. Toma araçları bir anda yok oldular. Halk o kadar iyimser ve o kadar neşeli bir havaya büründü ki nihayet polis geri çekiliyor zannedildi. Taksim meydanında ne kadar insan varsa hepsi "Gezi Parkı" içerisine doluşmaya başladı. Yakıp, yıkmadan! Tek bir kamu malına zarar vermeden! Görüntülerin aksine hiç bir taşkınlık olmadan! Bunları o sırada Gezi Parkı'na giren biri olarak kendi gözlerimle gördüğümden yazıyorum. Ne basından duyduğumla, ne de bir arkadaşımın anlattığıyla. O yüzden asıl itibar etmeniz gereken gerçekler bu tür olayın içindeki insanların söyledikleridir. Bilgisayar başında köşe yazısı hazırlayanlarınınki değil! Her neyse büyük bir mutlulukla insanlar parkın içerisinde halaylar çekmeye, gülüşüp konuşmaya, haklı sloganlar atmaya başladı. Tek yaptıkları buydu. Bir an için BDP'yi sevmeyen biri olsam da karakteriyle BDP'nin tamamen önüne geçmiş ve marka bir değer olmuş olan güzel insan Sırrı Süreyya Önder de parka giriş yaptı. Bir kaç şey söyledi. Halk iyice çoştu. Keyifler had safhadaydı. Çarşı grubu alana gelmiş taraftar sloganlarıyla insanları iyice çoşturuyorlardı. Yerlere oturmaya, bu durumun keyfini çıkarmaya başladık.

Beyaz Bir Duman ?

Bir anda arkamızdan tamamen sebepsiz ve gereksiz yere ufak bir patlama sesi duydum. Gayri ihtiyari irkilip parkın giriş kısmına baktığımda havada yay çizerek aşağı hızlıca düşmekte olan biber gazını gördüm. İnsanlar neden atıldığını anlamadılar bile. Kenara çekilip parkı insanlara açan polis, içeride milletvekilleri de varken parka hiç gereği, hiç bir sebebi olmadan işte tamamen "KEYFİ" bir sebeple sadece bir tane gaz bombası attı. İnsanlar koşuşturmaya ve gerilere kaçmaya başladı. Eğer ki bir taşkınlık olduysa halk arasında: "Neden sadece 1 tane gaz bombası atılır?", diye sorguluyor insan işte. Madem polis "KEYFİ" hareket etmedi: "Neden sadece 1 tane bomba atan polis park alanına giriş yapmamıştı?" Bu yüzden işte "KEYFİ" bir hareketti bu. Maskesi olan göstericilerden biri o bombayı park dışına fırlattığı anda peş peşe patlama sesleri duymaya başladık. Zaten tıklım tıklım olan park, panik ve kaosa girmeye başladı. Polis halen daha parkın içerisine girmemekte, sadece, giriş kapısını tutarak kapana kıstırdığı insanların üzerine gaz bombalarını fırlatmaktaydı. Ve yine o kadar "KEYFİ" atılıyordu ki bu gaz bombaları, bombanın yerden atılması yazılan üzerindeki talimata inatla, insanlar hedef seçilerek havadan gönderiliyorlardı. Böylece sanıyorum ki polis birilerinin kafasına isabet etmesi ve yaralanma  hatta ölümle sonuçlanacak olaylar olmasını istiyordu. Polisin peş peşe attığı gazlardan sonra helikopter sesleri duyulmaya başladı. Gözlerimize inanamadık! Havadan üzerimize park alanına helikopterden gazlar fırlatılıyordu! Zannedersiniz ki ellerimizde sopalar, silahlar var da polise saldırıyoruz da hava desteği gelmiş! O sırada park alanında kaskı veya maskesi olan asıl eylemcilerden dahi sadece 1-2 kişi vardı benim gördüğüm. Onlar da atılan gaz bombalarının tamamını dışarı fırlatamadılar. Çünkü 1 tanesini geri attıkları zaman içinde 3 tane içeri bomba yiyorduk. O dar alana bu kadar bomba atılmasının, hele ki Allah aşkına helikopterden atılmasının mantığı nedir? Birileri bana bunu açıklayabilir mi? Zaten tıklım tıklım dolu olan alandan çıkmaya çalışmak tam bir can pazarına sebep oluyodu. İlk kez karşılaştığım gaz bombasında gözlerim mahvolmuş, önümü göremiyor hale gelmiştim. Gözlerimi açtığım anda gayri ihtiyari acıdan geri sıkıyordum. Yanımda duran tüm arkadaşlarımı kaybettim. Önümde tanımadığım  bir insanın omzuna tutundum. O, beni kenara kadar taşıdı. Zaten herkes tanımadığı, bir önündeki insana tutunuyordu. Kimse birbirini ezerek çıkmaya çalışmıyordu. Ama o kadar yoğun bir kalabalık vardı ki üstüne dumanların etkisiyle nefes alamıyorduk. Öğürüyorduk!!!
Vücud yeterince oksijen alamadığından savunma olarak öğürmek ihtiyacı duyuyordu. Kaçıyorduk ve daha fazla oksijen ihtiyacı hissediyorduk; ancak daha fazla oksijenimiz yoktu! Düştüğümüzü sandım... O an polisler her birimizi joblayacak sandım... Ama işte o kadar "KEYFİ" bir işti ki bu yaptıkları; helikopterden dahi bombalamış olmalarına rağmen parkın içerisine girmiyorlar, insanların durumunu dışarıdan seyrediyorlardı. Gülüp bu durumdan keyif aldıklarına eminim! İnsan düşmanı olduğu millete bile böylesi adice bir hareketi yapmazdı. Bu yüzden sinirliydik! Alana geldiğimiz daha ilk saatlerde, günlerdir insanların burada niye bu kadar öfkeli bir harekete sahip olduklarını, niye inatla direndiklerini anlamıştık. Parkın arka tarafında yıkılmış harifiyat alanına koştu herkes. Gözlerini açamayan bu insanlar o yıkık harfiyat alanından açık demir uçlarının olduğu 3-4 metre yüksekliği olan yıkılmış alandan atlamaya başladı. Nihayetinde yanımıza düşen bir amcanın bacağının kırıldığını anladık. Hemen tanımadığımız insanlar kendi canlarını bırakıp adamla ilgilenmeye başladı. Bacağını bir tahtayla tutturup adamı dışarı çektiler. 

Canı yanan, gözü acıyan, gözlerini açamayan kim varsa buraya gelsin!

Yolda biraz daha iyi durumda olan insanlar ellerinde cam sil kutularıyla hazırlamış oldukları bombanın etkisini azaltan solisyonları insanları durdurarak yüzlerine sıkıyorlardı. Bu insanlar kendi canlarını düşünmeden o dumanın içinde bekleyip: "Canı yanan, gözü acıyan, gözlerini açamayan kim varsa buraya gelsin!", diye bağırıyorlardı. Öylesi bir kaos alanında dahi, tanımadıkları, belki yıllardır karşıt görüşleri sebebiyle çatıştıkları insanlara durup kendi spreylerini sıkıp biraz olsun acılarının dinmesini, en azından gözlerini açıp güvenle yürüyebileceklerinden emin olmak istiyorlardı. Kimin elinde ne varsa birbiriyle paylaşıyordu. "Bir sonraki gazda ben ne yaparım, kendim nasıl korunurum?" bunu düşünmeden bir başkasına yardım ediyorlardı. 

İşte bu yüzden önemliydi bu eylem. O yüzden oradaki insanlar hiç bir partinin elemanı olmadığını göstermişti. O yüzden bu bir halk hareketiydi, basit bir propaganda değildi. Canı yana yana, "bir başkasına daha yardım edeyim", diye parkı terkedip, kendi kıçlaırnı kurtarmayı düşünmüyorlardı. Biz de durduk ellerimizde olan limonları bölerek verdik. Sesini duyuramayan spreyli arkadaşlara yardım edip biz de seslendik: "Gözleriniz yanıyor, açamıyorsanız buraya gelin!" "Canı yanan kim varsa buraya gelsin!" Tüm insanların, en azından görebildiğimiz başka insan kalmadıktan sonra parkı tamamen terk ettik. Park'tan çıkartılan bizlerin yerine polis de girmemişti. Sadece izlemişlerdi yaptıkları hareketi. Neden sonra dört bir tarafa, dağılan arkadaşlarımı aramaya başladım. Herkes bir başka arkadaşını arıyordu. Gözlerimizle bulamayınca, telefonlarımıza sarıldık. O da ne ! Telefonlar çekmiyor! Hatlarımızda bulunan internetlerimiz çekmiyor. Ne whatsapp gibi kanallardan arkadaşlarımıza ulaşabiliyoruz ne de hat şebekesinin kendisinden. Biraz daha uzaklaşıyoruz parktan. Polis tarafından engellenen hatlarımız kullanılabilir duruma geçmesi için. Telefonu bir şekilde çalışanlar hararetle yerlerini tarif ediyorlardı birbirlerine. Bir şekilde ben de telefonumu düzeltebildim ve arkadaşlarımı tek tek toplamaya başladım. Daha fazla öfkelenmiş halde, parkın arkasından çıkıp tekrar Taksim meydanına yürüdük. Şimdi deniyor ki: "Taşkınlık olmuş; yakılmış, yıkılmış!" Allah aşkına böylesi adice ve "KEYFİ" bir harekete maruz kalmış bu insanlar sinirlenince bir kaç yeri kırmış olmaları normal değil midir? İnsanlar öleceklerini düşünüyorlardı yahu! Bir odada dahi nefessiz kalınca gerginleşip dışarı çıkmıyor musunuz? Kapı pencere açmıyor musunuz? Bu insanlar, dışarıda nefeslerini toplayabilecekleri dumansız bir alan dahi göremiyorlardı. Görseler oraya gitmelerini sağlayacak görüşleri yoku. Çünkü acıdan gözlerini açamıyorlardı.  Koas'u düşünün! Neden sonra biraz daha kendimize gelince meydana çıktık tekrar. Baktık ki bir tane bile polis aracı veya polis kalmamış, ne meydan da ne de park'ın çevresinde. Az önce o gazı yiyen kimse, "yeni bir tuzak olur mu?" diye parka girmek istemedi. Sadece bir kaç yüz tane o gaza henüz maruz kalmamış insanlar parka giriş yaptılar.



Bir Siyah Duman ?

Biz Taksim meydanına döndüğümüz sırada, birden Gezi Parkı'ndan simsiyah dumanlar yükselmeye başladı. Herkes daha büyük bir nefret ve öfkeyle park'a doğru koşmaya başladı. Çünkü günlerdir savunduğumuz park ateşe verildi zannedilmişti. Korkulan şeyin olmadığı daha parka varmadan anlaşıldı. Sadece park içerisinde kulübe gibi bir ev yakılmıştı. Polis mi yoksa "kızgın olan aşırılar" mı yaktı bilmiyorum. O konuda bir bilgim yok. Suçu direk polise atacak kadar karaktersiz değilim! Burada eğri oturup doğru yazıyorum. Ne gördüysem, başkasının anlattığından değil, kendi gördüklerimden yazıyorum. Park'ın güvende olduğunu öğrendikten sonra İstiklâl'e doğru hareket ettik.

3. Bölümde Provakatörleri ve Gece Harekatına kadar geçen süreyi anlatacağım. Mutlaka okuyunuz...

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown
Bugünkü selamım, kimse kusura bakmazsa sadece günlerdir Taksim'de ve Gezi parkındaki insanlara olacak,

Ben Kimim ?

Bugün eve geldiğimde, tüm sorulan sorulara tek tek cevap vermeyi istemediğim için uzunca bir yazı dizisi hazırlamaya karar verdim. Bölümler halinde olacak bu yazı. İstediğiniz kısmından alın okuyun. Benim tavsiyem olayın özünü anlamanız için başından itibaren okumanız. Hoş, ne kadar yazsam da dün, dün gece ve bu sabah saatlerini kelimelerle ifade edebilecek kadar geniş bir Türkçe'miz yok. Dün ve gece yaşanılanlar: insanların müthiş direnişi, bir devlet polisinin keyfi terörü, sadece orada olanların benliğinde ve hafızasında olacak ve onlarda yaşayacak. Yine de dilimiz döndüğünce anlatalım biz.

Öncelikle almış olduğum o kadar "salakça" eleştirilerden sonra şunu açıkca yazmak istiyorum. Ne tek bir özel partiyle, ne de tek bir özel siyasi görüşle uzaktan yakından alakam yoktur. Seçimlerde kullandığım oylar vardır elbette; fakat hiç bir partinin körü körüne tutsağı değilimdir, olamam da. Bunda bir kere anlaşalım; çünkü gereksiz yere CHP'li yaftası yemek istemiyorum. Rahatsız oluyorum...

Asıl Eylemci Profili Nedir ?

Sonra devamında alandaki insan profilinden bahsetmek istiyorum. Halen daha o kadar cahil kafalı düşünen insanları, dün gece ve sabaha saatlerine kadar yaşananlardan sonra gördükçe, ayrı bir sinirleniyorum. Halen olayı partiler çevresinde değerlendirebilen, bu kadar dünya görüşü kısıtlı insanlar yaşıyor aramızda. Bu insanlar, sadece eylemi eleştirenler içinde değil, eylemi yapanlar içinde dahi mevcut. Şunu özellikle anlamanızı istiyorum: Bu olayların temeli, asıl direnişi yapan insanların hiç biri, belli bir siyasi görüşün veya belli bir ideolojinin adamı değildi. Zaten direnişin, bu kadar kuvvetli olması ve bu kadar uzun sürmesinin tek açıklanabilir sebebi, halkın tüm kesimlerinin; kadını erkeği, yalısı genci, farklı taraftar grupları, farklı etnik kökene, farklı dini inançlara, farklı dillere sahip insanları, tek bir amaç için bir arada toplanmış olmasıydı. Bu eylemler hiç bir amaca hizmet etmiyor dahi olsa, bu kadar farklı insan grubunu bir arada toplayabilmiş, birlik sağlanabilmiş olması, üstelik bu yapılırken hiç bir otoriter gücün, hiç bir yönlendirici gücün etkisiyle değil de tamamen doğal bir süreç olarak gerçekleşmiş olması müthiş bir olaydır.

Gelen Boş Eleştiriler...

Eve geldiğimde hem evden hem arkadaşlardan aldığım tepkiler şöyleydi :
Mhp'li arkadaşlar, kardeşim senin Bdp bayraklarının yanında ne işin vardı? Kürt'lerle mi yürüyorsun ?
Muhafazakar arkadaşların kafası, kardeşim orada Tkp bayrakları vardı Kominist mi oluyorsun ?
Chp'li arkadaşların eyleme katılmayanlarının tavrı da marjinal gruplar varken onlara destek olduğumun sorgulanması şeklindeydi.
Akp'li arkadaşlar ise neden sonuç ilişkisini dahi kuramadan, aslında sorgulayabildikleri bir şey dahi olmadan bir dünya eleştiri yaptılar. Şimdi ben hangi birine, neyi anlatayım? Bu kadar kısıtlı bakan insanlara?

Arkadaşlar, Allah için veya Allah'a yakın hangi inancınız varsa ona hürmetten şunu artık anlayın. Olay, özünde hiç bir partinin meselesi değildi. Yukardaki tüm gruplar evet, alandaydı. Evet, yukarıdaki tüm gruplarla beraber gün boyu yanyanaydım. Ben burada şunu soruyorum: "Bu olay, o kadar insani ve o kadar önemliyken sen niye yanımda değildin ? Bu kadar rahatsız oldun madem, niye bu olayların o partilerin propagandasına dönüşmesini seyrettin ?" Onlar tabiki de gelecekler. Ellerinde megafon boş bir meydan. Bundan iyi reklam alanı mı olur? Pek tabi ki de alanda olacaklardı. Hiç bir şey değillerse bile, belli bir insan gücüydü orada bulunmaları. Hiç bir boka yaramamış olsalar dahi, gece saat 12 olmadan alandan kaçıp, sabah 7 de tekrar alana koşmuş olsalar dahi. Neden o grupların işin özünde hiç bir bok yapmamış olduğunu diğer bölümde yazacağım. Niye olayların o grupların çevresinde değil de halkın çevresinde aslında cereyan ettiğini yazacağım. Sadece dün bütün gün ve gece sabahın ilk ışıklarına kadar alanda olan biri olarak bu anlattıklarıma inanın şimdilik.

Peki ya Tüm Bu Eylemlerin Amacı ?

Biraz olsun inandırabildiysem sizi, devam ediyorum. Şimdi insan profilini de anlattıktan sonra, bu eylemlerin amacının ne olduğuna bakalım. "Halen bir park için bu kadar tantanaya gerek var mıydı?", diye soruyorlar insanlar. İşin özünde, aslında, "1 tane ağacın yaprağı için dahi" cevabım kocaman bir "EVET" olurdu. Lakin zaten mesele 2 gün önce "Gezi Parkı" meselesi olmaktan çıkmıştı. Çünkü zaten mahkeme kararıyla bir süreliğine de olsa Gezi Parkı şuanda korunmuş durumda. Mahkemeden çıkan karar doğrultusunda Gezi parkının tek bir çakıl taşına dahi dokunulamamakta. Peki mesele nedir yahu? Mesele, tamamen duygusal artık aslında. Mesele, o mahkeme kararı çıkan süreçte polisin uyguladığı tamamen "KEYFİ" ve orantısız güce duyulan öfkede. Mesele, içeceğim içkinin türüne, hangisinin milli içki olduğuna, hangi saatlerde içileceğine karışılması. Mesele, yıllardır on yaşındaki ilk okul çocuklarını dahi tatmin etmeyen açıklamalarla engellenen milli bayramların kutlanamayışı. Mesele, baştaki devletin, kafasına koymuş olduğu her düşünceyi çok affedersiniz "sikinin keyfine" göre uygulayışı ve bunun karşında boş beleş muhalefetlerin hiç birinin duramayışı. Evet, mesele sadece iktidara duygulan öfke değil, mesele, o iktidarın bu kadar güçlenmesini izleyen muhalefetin de tüm organlarına. Mesele, 1 Mayıs'larda insanlara eylem hakkının dahi tanınmaması. Mesele, en basit konularda dahi eylem yapmak istendiğinde sert müdahale edilmesi. Mesele, bunaltılmış koca bir toplumun artık taşmış olduğu gerçeği. Mesele, bu toplumun başında tek bir insanın egemenliğinin görülmek istenmemesidir. Ama tüm bunlardan çok daha büyük olan bir mesele vardı ki, o da kimsenin bu kadar aşırı yetkilere sahip, tamamen "keyfi" bir merci haline gelen POLİS unsurunu kabul etmemesidir. Mesele, askerin özel alan ve yasak olduğunu bildirip, kendi alanına polis dahi olsa, izin almadan giremeyeceğini bildirdiğinde polisin: "Ben giremiyorsam şimdi, dönüşte buraya da gazlarımı atarım", diyecek kadar küstah olmasıdır. Askerin gayet soğuk kanlılıkla verdiği cevap: "Siz gazları attığınızda, biz de atacak bir şey elbette buluruz !", diye tam kapak kıvamında bir cevapla olayı sonlandırmasıydı. Ya bu tahriklere asker de kapılsa, polis ve asker karşı karşıya gelmiş olsa ? Üstelik o kadar sivil halkıın halen meydanlarda bulunduğu bir anda... Ya gerçek mermi kullanılsa bir anda ve bu iki devlet kurumunun, iki benzer gücün gövde gösterisine dönüşmüş olsa? Ya o asker fevri davranıp silahını, aynı devletin polisine doğrultmuş olsa? Bir polis teşkilatının, küstahlığının ve keyfi hareketlerinin ne hadde vardığını anlamanız için tüm bunları yazıyorum. Askere kafa tutabilecek kadar ileri bir kafa yapısında olan polis, elinde Allah aşkına sopası bile olmayan o halka günlerdir nasıl kan kusturmuş olabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Şunu özellikle belirtmek istiyorum: Benim burada amacım polis teşkilatını yerden yere vurup, onları itibarsızlaştırmak değil. Benim de ailemde 3 tane polis şuanda aktif görev yapmakta. Benim bunları yazıyor oluşum bu kadar küstahlığa varan ve bu kadar nefret dolu halkın üstüne giden bir polis teşkilatının olmaması gerektiği. Gerekirse ilgili görevliler görevinden alınmalı ve yeniden yapılanmaya gitmeli bu polis teşkilatları.

Bu Park Neresidir Yahu ?



Gezi parkı'nın bir fotoğrafı olmadan bu yazıyı noktalamak da istemedim. Yıkılıp yerine AVM yapılmak istenen alan böylesi de güzel bir yer. Etrafı tamamen betonarme olan çevresinde benzeri tek bir yeşil alanın olmadığı bir yer. Milyon tane alış veriş merkezi olan, ne arasan bulunan, Taksim gibi bir meydanın hemen yanı başına bir AVM'nin mantığı nedir? Hiç sorguluyor musunuz, bu AVM'de devlet niye ısrar ediyor? Hiç araştırıyor musunuz, bu AVM'nin yapımını hangi şirketler üstleniyor? Hiç sorguluyor musunuz, yapılacak AVM kimlere peşkeş çekilecek. Amaç, güzel ve yeşil bir Taksim meydanıysa, neden güzel bir park mahfedilerek bunun yapılacağı söyleniyor? Taksimin daha da güzelleştirilmesiyse amaç, niye bunu zaten var olan yeşilliği yıkarak yapıyorlar?  Oradan sökülen ağaçların başka bir alana dikildiği, gibi ucuz bir yalanla kendilerini savunuyorlar. Sorguladınız mı bir kere olsun, bu ağaçların dikileceği söylenen diğer alan neresidir? Sorguladınız mı o ağaçlar sökülüp farklı bir alana taşınma işlemini dozer gibi yıkıcı araçlarla, bu konuda özel eğitilmemiş belediye işcileri nasıl yapacaklar? Bu kadar mı ideolojik düşüncenizin körü oldunuz be adamlar? Bu kadar basit dünya görüşü ve kafa yapısına sahipsiniz ? 

Farkettiyseniz halen daha polisin eylemlerinden bahsetmedim. Eylem alanındaki parti ve polis provakatörlerinden bahsetmedim. Çünkü bunlar birer paragraflık yazılar değil. İkinci bölümde bu polis hareketlerinin neden keyfi olduğu ve neden orantısız olduğundan bahsedeceğim. Ve yapmış oldukları 2 büyük saldırı hareketinin yaratmış olduğu kaos ve tehlikeyi, olayların tam göbeğinde olan biri olarak, kendi gözlerimle gördüklerimden anlattığım Toplumsal Cinnet: "Gezi Parkı Eylemi" - Bölüm 2 ( Saldırılar: Gezi Parkı ) yazısını da okumanızı şiddetle öneriyorum.

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

Devrik Duygular

Sanılanın aksine, eksikti Türkçe...
"Gelmeyen zamanın, gelecek kipi" de olmalıydı,
Seni dilime dolayıp, genzimi yakarak anlattığım,
                                                      her bir cümlede...
Eksikliği, hatta anlamsızlığı bu sebepleydi belki de,
Size devrik gelen duygularımın, dizilişi kelimelere....

Oysa anlatmadığım, anlatmaya dahi yeltenmediğim,
Ne çok birikmiş; saklanmış ses vardı derinlerde.
Zaten ne siz soruyordunuz yeterince, ilgiyle,
Ne de o samimiyeti görebiliyordum gözlerinizde...

Bilseniz ki resim gibiydi şiir de...
Farklıydı anlamı herkeste;
Sahip olunan, her farklı geçmişte,
           okunduğu her bir saniyede,
               yazıldığı her bir defterde...

Nasıl anlayabilecek, hatta tamamlayabilecektiniz ki,
                                                içimden akanları bana?
Ne beraber yürümüşlüğümüz vardı aynı yolda,
Ne de ıslanmışlığımız, aynı sıcağın altında.
Unuttuklarımız, hatta hatırladıklarımız;
    geçmişe gitmiş her bir saniyemiz dahi,
                  ayrı yitmişken bir diğerinden,
Anlayabilir, hatta tamamlayabilir miydiniz ki,
     eksilmiş, çoktan akıp gitmiş olanları taa derinlerden?


Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown