İletişim Formu

 

Ben Cemal, Yani İsmim Cemal Bu Arada !


Selam Tüm İbnelere,

Ben Cemal; yani ismim Cemal bu arada. Bir süre beraber olacağız. Bunu yapmayı çok fazla istemesem de, ilk kez beni kendi çağırdığı için, konuşmayı - ya da yazmayı - bir süre Gökhan'a bırakacağım. Yazının sonlarında görüşürüz bebeyimsler. 


Selam Gökkuşağının En Güzel Çocuklarına,

Şimdi bilmeyen bir kaçınız soruyor olabilir: "Kim bu Cemal, Gökhan'la ne işi var?", diye. Cemal, benim bastırdığım ya da en azından uzun zamandır bastırmaya çalıştığım ikinci bir kişiliğim. Yani aslında halen bir bakıma aynı insanı okuyor, halen aynı insanla konuşuyor olacaksınız. "Kafayı yemiş bu çocuk, şizofren bu", nidalarını geçelim şimdilik. Bu kişilik bölünmesini ben uzun zaman önce kabul ettim zaten... Bugün burada, Gökhan olarak belki uzunca bir süre için, son yazımı okuyacaksınız. Zira bundan sonra bastırılan kişiliğim, Cemal değil, Gökhan olacak. Cemal kötü bir çocuk diyemem şimdi. Ancak Gökhan'la taban tabana zıt olduğu pek çok konu var. Yani demem odur ki çevremde kalan bir kaç arkadaşımda: "Sen böyle değildin, hayırdır?", gibisinden cümleler kurarsa açıklaması bu yazıda. Zamanla Cemal'i de tanırsınız.

Bir pazar sabahı kalkıyorsunuz ve artık eski çocuk olmadığınızı, ol-a-madığınızı farkediyorsunuz. Burada bunu açıklamak için şunu sormak istiyorum: Değişmek için - ki ciddi bir kişilik değişiminden bahsediyorum - kaç tane insanı kaybetmeniz gerekiyor? Kaybetmenin iki yolu vardır. Birincisi fiziksel olarak biri öldüğü için, diğeri ise halen yaşadığı için. Hangisi daha "acı"dır kıyasına giremeyeceğim. Zira Tanrı - şükürler olsun ki - halen beni sınamadığı ender sınavlardan biri ölümle sonuçlanan kayıplar; umarım uzunca bir süre de sınamayı düşünmüyordur. Şimdilik konumuz zaten bu değil, konumuz yaşadığı için kaybettiklerimiz. Zira Cemal'i kabul etme sürecini anlamak istiyorsak öncelikle bu kayıpları anlamamız gerekiyor...

Çok değil, bundan yaklaşık bir sene kadar önce çok fazla kalabalık yaşayan bir insandım ben. Ki bu, emin olun çok fazla yoruyor insanı. Ama kalabalık yaşıyor olmanın bir güzel yanı, asla yalnız kal-a-mıyor oluşunuzdur. Aslında yalnızlık hayat felsefesi olmuş insanlar için bu durum zor kabul edilen bir şey olsa da güzeldi vesselam, o günler.  O günler diyorum, çünkü geçen bir yıllık süreç içerisinde artık epey bir yalnızım. Bu yazıyı pişmanlıklarımı anlatacağım veya ne biliyim ağlak bir ruh haliyle felan yazıyor olduğum düşünülmesin. Aldığım kararların halen arkasındayım ve beni yalnızlaştırdığını ne kadar bilsem de, bugün de gerekse, aynı kararları alacağımı herkesin bilmesini isterim. Gökhan olarak bile pişman olduğum çok az şey vardır. Burada yazılacak olanlar ise bu pişmanlıklara dahil bile değiller.

Neyse bir senelik kaybın dökümünü yapmak istiyorum. Bir parça olsun Gökhan olan yanımı rahatlatmak adına. Bu ortama gireli, bu ay, tam 2.5 yıl oluyor. Diğer bir değişle 30 ay. Bu 2.5 yılda çok fazla insanla tanıştım; çok fazla güzel insanla tanıştım. Bunlardan bazıları gerçekten karakter sahibi ve güzel insanlardı. İnsanlardı demek pek doğru değil, insanlar diyelim. Artık aynı hayatı paylaşmıyor oluşumuz - arkadaşlık anlamında - onları kötü insan yapmaz. Ya da en azından tutup geçmişimde belli bir zaman dilimini paylaşmış olduğum adamları veya kızları şimdi kötüleyip arkalarından konuşmak bana yakışmaz.

Velhasıl kelam, evreni bi metafor olarak kullanarak anlatım yapacağım.. Yaklaşık bir sene kadar önce gökyüzümde sahip olduğum en büyük yıldızımı kaybettim önce. Gerçekten büyük bir yıldızdı. Önemliydi. Onun orada duruyor oluşu gökyüzünü daha bir çekici kılıyordu. Nedeni ya da bu yıldızın veya diğerlerinin kayması olaylarında kimin haklı olduğu konularına girmeyeceğim. Herkes kendi bakış açısına göre haklıdır ki söz konusu kaybetmeye kadar gitmişse, karşı tarafın haklı yanları benim için bir şey ifade etmeyen noktalar olmuştur. Neyse sonrasında beraber spor salonuna da gittiğim, haftanın en az 4 günü mutlaka görüştüğüm bir güzel yıldızı daha kaybettim. Belki kaybedişlerim arasında en saçma sebep ondaydı. Aslında bu kaybediş diğerlerinin aksine benim istediğim bir şey değil de bir bakıma onun istediği bir şeydi. Sadece ben gitmek isteyenin önünde durmadım o kadar. Durdurabilirdim bu kaymayı; ama neden bilmiyorum kay kayabildiğin kadar dedim. Daha sonrasında, çok fazla uzun zaman sonra, bir erkekten hoşlandım. Hani şimdi bunu inkar edemem, yaşananlar yüzünden. Belki 4.5 senelik platonikliğim kadar yoğun olmasa da o günlerimi unutmaya en fazla yaklaştığım zamandı. Ama olmadı. O hoşlanamadı. Eyvallah, dedik. Sen elmayı seviyorsun diye elma seni sevmek zorunda değildi sonuçta. Dost kalınmak istendi, kabul ettik. Ancak bunun için biraz zaman istedim. Zira hoşlandığın adamla kanka moduna geçebilmek belli bir zaman ister, karakteri olan her insan için. Daha fazla detaylara girmek istemediğimden kısa kesip, o yıldızın da kaydığını bilmenizi istedim. Olmadı dostta kalamadık. Akabinde tüm bu yıldızlar içinde ilk parlayan yıldız kaydı gökyüzümden. Hem de öyle bir kaydı ki, hiç birinin kaymadığı kadar çirkin bir şekilde. O da haklıdır herhalde, bu kadar çirkin bir şekilde kaymasında, benim bilmediğim ya da anlayamadığım bir sebep vardır herhalde. Tüm bunlar yeter derken Güneş sistemim içindeki bana en yakın gezegen kaydı. Koca bir gezegen. Öyle yıldız felan da değil. Ne yalan söyleyeyim onun kayışı biraz daha ağır oldu diğerlerine göre. Hani gittiğinde eksiklik hissedeceğiniz kadar büyük bir yıldızdı benim evrenimde. Daha fazla kaybedemem diye düşünürken, dün gece ya da daha doğru bir tabirle bu sabah 3-4 gibi yıldız gezegen felan da değil, sahip olduğum Ay'ımı da kaybettim. O halen kaybın farkında değil; ama bir kaç güne ya da saate o da fark eder. Şimdi dediğim gibi, her kayan yıldızın kendine göre bir sebebi elbette vardı. Onlar anlatsa: "Evet haklısın sen de..", diyeceğiniz yerler muhakkak olacaktır. Zaten bir yıl gibi bir süreçte bu kadar yıldız kaybedebildiğime göre, benim de yanlışlarım vardı. Yanlışlarım olduğunu kabul ettiğimden değil; ama bu sadece bu kadar insan aynı zaman diliminde yanlış yapmış olamazlar diye varsaydığımdan. Yoksa: "Evet, bir yanlışım vardı, o da şuydu..", diyebildiğimden değil. Zira öyle bir durum olsa gidip özür dilemesini çok iyi bilirim ben. Bu durumun en ironik yanıysa, her kayan yıldız bir önceki kayan yıldız hakkında hep beni haklı bulmasıydı. Bir sonraki kayacak yıldızın kendileri olacaklarını bilmeden, ben de bilmeden..

Bundan yaklaşık 2 hafta önce bir söz söylemiştim muhabbet arasında. "Sen de gitme, kaldıramam", diye. Gerçekten kaldıramazmışım... Ne kadar umursamaz olsam da bu son kayış çok fazla şeyi beraberinde götürdü. Cemal, döndü - bir kere daha - "Ben dememiş miydim?", diye sordu. Hani kaybı daha iyi anlamak için şöyle bir benzetme uygundur sanırım: Kumar oynarsın. Yeterince kaybetmişsindir. Varını yoğunu tek bir karta yatırırsın artık. Daha fazla ne kadar kaybedebilirim ki diye düşünerek. Ve bir sonraki el oynandığında bir bakarsın ki o da gitmiş parmaklarının arasından. Kalakalırsın bir süre, ne yapacağını, nasıl karşılık vereceğini bilemeden. Ve işte o saatten sonra geriye tek bir şey kalır. 'Değişmek.'  "Kumar oynamayacağım bir daha", dersin mesela. İyiye doğru düzeltirsin hayatını. Benim burada yapamadığımsa şu: Daha iyi bir benin bulunmayışı. Elimde kalan bir tek Cemal var. Gökhan'ın gözünden baktığımda daha boktan bir hayatın habercisi olan, Cemal... Gökhan'la çok fazla kaybedince elinde olmadan açabileceği tek kapı kalan Cemal. Zira her seferinde haklı çıkan bir çocuk Cemal.

Yıldızsız havalar nasıldır, bilirsiniz hepiniz. Dünyanızı aydınlatan pek bir şeyiniz kalmaz. Hele bir de Ay'ınız da kararmışsa, karanlıkta yol almaya başlarsınız, yönünüzü bulamadan. İşte bu kayboluştan çıkışın tek yolu Cemal. Kendi gökyüzü var mı, bilmiyorum Cemal'in. Ya da ne kadar aydınlık gittiği yol.. Kötünün iyisi diye bir şey vardır hayatta. Seçebileceğin tüm sağlam yolları denemiş ve hepsinde yenilmişsindir. O saatten sonra illaki kaybedeceğini bildiğin patikalara sapman gerekir. Ama önce en az kaybedeceğin patikadan başlarsın. İşte Cemal, benim şuanda gözüken, en az kaybettirecek patikam. Gökkuşağının asıl renk sayısı 8'dir. Tarihçesine girmeyeceğim; ama insanlar birini kaldırdı bunun. Sonra sırf yola sığmıyor diye bir diğerini. Kalan 6 renk oldu. Ben artık o 6 rengin kaçına sahibim onu bile bilmiyorum. Ama çok fazla renk kaybettiğim kesin..

"Peki, bir gün tekrar Gökhan döner mi, dönerse nasıl olur?", diye soruyorum kendime. Pek bir cevap gelmiyor aklıma. Gelecekteki adama yazdığım onlarca yazım vardı, biliyorsunuz. Cemal'le beraber bu ne kadar devam eder, onu da bilmiyorum. Zira Cemal değil Gökhan'dı o çocuğu bekleyen. Şu saatten sonra gerçekten aşkı yakalarsam - ki Gökhan'la yakalayamadığım aşkı, aşka asla inanmayan bir Cemal'le yakalamam imkansıza yakın görünüyor - o gün Gökhan tekrar Cemal'i yenebilir. O güne kadar Cemal'e iyi bakın. Özüne bakarsanız aynı bedeni paylaştığımızdan iyi çocuktur o da. Onu da sevenleriniz olacaktır illaki. Sözün sonu bir başka yıldızlı geceye kadar "Hoşçakalın hepiniz..."


Amma çok anlatıyor bu Gökhan.. Gökhan'ın atladığı bir konuya açıklık getireyim. Yaşadığım hiçbir şeyin eşcinsel yönümü kabullenmekle alakalı bir yanı yok. Cemal olarak ben de eşcinselim. Sadece ayakları daha fazla yere basan, daha fazla gerçekçi ve daha fazla "inançsız" (: İlla bir benzetme yapacak olursak - Küçük İskender'in kulakları çınlasın - Gökhan bir gay olabilir; ama ben tam bir ibneyim :) Tanırsınız yakında... Hadi Eyvallah...

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown