İletişim Formu

 

Smile !

Tanrı'nın en parlak çocuklarına selam olsun !

Aşağıda okuyacağınız yazıyı aslında blogda olsun diye değil, facebook'da durum güncellemesi olsun diye yazıyordum. Sonra baktım, kendimi kaptırmışım, yazdıkça yazmışım. Meğer ne kadar dolmuşum ! Ne kadar sıkılmışım insanların ottan boktan nem kapmasına. Herkesin, hergün ağladığı, sitem ettiği milyon tane sebebi var. Benim de öyle ! Lakin unuttuğumuz o kadar çok gerçek varki. O kadar kendimizi dünyaya kapatıyoruz ki şimdi eminim okuyanların yarısı bunları hayal diye tanımlayacak. Yazının amacı sadece farkındalığınızı arttırmak, farklı bir bakış sunmak. Sizlere ve her karanlığa gömüldüğümde okumam için bana (: Neyse yazıya geçelim.


Youtube'da daha izlemediğiniz ne kadar favori olabilecek şarkı,

Facebook Sohbetin "Daha Fazla Arkadaş" bölümünde konuşsanız belki muhabbetinden hoşlanıp, bırakmak istemeyeceğiniz o kadar çok insan,

Aynı şehirde olduğunuz halde, görüp gezmeye gidilemeyen çok fazla hayran olunacak yer,

Kafamızı yukarı kaldırdığımızda gözümü açamayacak kadar parlak gökyüzü, geceleri art arda hepimize dilek tutturacak kadar yıldız,

Mutluluktan dökülecek göz yaşları, sevinçten yüreğinizin içinize sığamayacağı ne günler,

Kolların ağrıyana kadar sarılacağın, sabahlara kadar konuşacağın daha ne kadar insan,

Günlerce üstünden çıkartmak istemeyeceğin ne kıyafetlerin,

Çığlık çığlığa şarkılar söyleyip, tüm dünyanın durduğu, zamanın kaybolduğu çılgın konserler,

Tatlı yorgunluğuyla kendini yatağa zor attığın mutlu geçmiş günlerin,

Besleyip büyüteceğin; bir dost kadar bağlanacağın yeni hayvanlar,

Soğuna aldırmayıp, gecenin bir vakti yağan bembeyaz karda oynanacak kartopu savaşları,

Sıcaktan bunalıp, bir anda atlayıp bisikletlere taa sahile pedal çevirip ve üstündeki herşeyi çıkartmayı bile beklemeden denize atlayacağın günler,

Tekrarlarını defalarca izleyeceğin film dizi ve tiyatrolar,

Random bir şekilde güleceğin daha duymadığın ne espiriler,

Elini tutacağın, beraber uyanacağın, tüm bu anlarda ve günlerde yanında olacak belki bir arkadaş, belki bir dost, belki de daha fazlası olan yeni insanlar,

ve şuan aklıma gelmeyen, belki hayal bile edemeyeceğim mutluluklar ve başarılar var ki ve olacak ki hayatınızda.

Kendimizi dört duvarı, bir camı veya belki de şanslıysanız bir balkonu olan odalara kapatıp; insanlardan, hayattan, çalan müzikten, renklerin tümünden ve belki de tüm bunları inancınıza göre yaratan Güç'e isyan, hatta belki nefret(!) ederek zaman kaybedeceğinize ve ota boka ağlayacağımıza yukarıdakilerin geleceği günleri hatırlamalıyız belki de.

Hani ben Pollyanna'yım belki, hayal dünyasında yaşıyorumdur. Peki siz, aynanın karşısına geçtiğinizde geçmişte atlatamayacağınızı düşündüğünüz o "en kahpe" anlara şimdi belki değersizmiş diyip gülerek, belki de "O" bile geçti gitti bea diye bakmıyor musunuz ? O zaman bu nefret, bu hayalkırıklığı, bu umutsuzluk, bu göz yaşı, bu kızgınlık, bu atarlanmalar niye. Bu yazıyı okurken bile hayatınızdan belli bir an'ı kaybetmediniz mi? Yarına çıkacağınız bile garanti değilken ; geçmişi, geleceği ve hatta kendiniz dışındaki tüm herşeyi "siktir" ederek neden Gökkuşağına yaklaşmıyorsunuz? "Oğlum uyanın !" Bu hayatı, her saniyesi - an ve an - kısalarak bir tek siz yaşıyorsunuz ! Öldüğünüzde tek kaybeden de tek kazanan da siz olacaksınız.

O, hiç yaşayamamış gibi ölenlerden mi olmak derdiniz, yoksa her saniyenin bile hakkını vererek yaşayanlardan mı ? Gay olmak bunlara bir engel değil, aksine tüm bunları yapabilmemiz için bizlere "Yüksek" yerlerden gelen bir hediye bence. Şuandan itibaren tüm o karanlık, kötü ve pis olan şeylere inat sırf "İbnelik(!)" olsun diye Gülümse (: 

Ne mutlu Şanslı Doğanlara ; Gökkuşağının Altın Veletlerine ^.^


Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

En Büyük Pişmanlık

Boş Beleş Geçen Günlerden Selamlar Alayınıza,

Resim ve başlık yazının konusunu açıklıyor. Sizlere dün akşam gördüğüm bir rûyadan bahsedeceğim. Öncesinde bir inancımı paylaşayım sizlerle. Ben ufakken, insanlar rûyalarında birini gördüklerinde o kişilerinde kendi rûyalarında aynısını gördüğüne inanırdım. Çok salakça ve çocukca demii. Öyleydi zaten çocuktum. Şimdi 22 yaşındayım ; ancak aynı inanca sahip olmayı dilediğim yüzlerce rûyam olmuştu. 

Neyse dün rûyamda ilk aşık olduğum çocuğu gördüm. Mahalle aşkımı. Çocukluk aşkımı. O, rûyaları iki tarafındaki kişinin de gördüğüne inandığım günlerde aşık olduğum çocuğu. Ne yalan söyliyim uzun zamandır görmüyordum da. Dün bir arkadaşla muhabbet sırasında konusu açılmıştı. Aklıma gelmişti. Demek ki bilinç altımda kalmış. Hea merak etmeyin rûyada cinsellik namına  en ufak bir şey yoktu. Zaten o yaşlardaki bir çocuğun aşk'tan anladığı çok daha saf duygulardı. Onunla da öyleydi. 

Herneyse rûyada sadece bir caddede yürüdüğümüzü ve konuştuğumuzu hatırlıyorum. Ne hakkında olduğu aklıma gelmiyor. Rûyalar öyledir ya... Belli belirsiz hatırlar insan. Bir vapura yetişmek zorunda olduğumuzu, yoksa geceyi bulunduğumuz yerde geçireceğimizi hatırlıyorum. O kadar. Şimdi ne var bu rûyada diyebilirsiniz. Haklısınız da ; fakat konuyla bağlantılı. 

Üniversitenin ilk yıllarında bir arkadaşım bana ; en sevdiğim renk, sayı, şarkı, yemek, arkadaş, en büyük pişmalık ve aptallığım vs gibi sorular sormuştu. O gün şunu fark etmiştim. Bu sorulardan sadece en sevdiğim renge, kararsız kalarak, cevap verebilmiş ve turkuaz mavisi demiştim. Ne en sevdiğim şarkı, şarkıcı, ne yemek, ne arkadaş olarak bir sınırlama yapamamıştım. Gerçekten de ben bir şeyleri en'lemeyi sevmiyorum. Seviyorsam seviyorumdur. Çok az şey için en ifadesini kullanırım ben. Hele ki pişmanlık vs konusunda : "yahu benim daha önce hiç pişmanlığım bile olmadı ki", diye cevap vermiştim. Zira ikizler burcu olduğumdan mütevellit sanıyorum, sevmesem bile yaptığım seçimlerden şu zamana kadar pek pişman olmadım. 

Neyse işte bugün o rûyadan sonra hayatımdaki en büyük aptallığımı ve pişmanlığımı çocukluk aşkıma karşı yaptığımı farkettim. Ha bakmayın çocukluk aşkı dediğime, onun haberi yoktu bile. Her zamanki bilindik muhabbetler. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi o ayrı mevzu. Onun olduğu her yerde ben, benim olduğum her yerde de o vardı. Onu benden, beni ondan sorarlardı felan. Neyse böyle bir aşkı, aşk olmasa bile dostluğu bozma sebebim o zamanın aklıyla salakça bir şeydi. Diğer mahalle arkadaşlarımdan kıskanıp kavga etmiştik. Anlamamıştır bile eminim neden o kadar tepki verdiğimi. Sadece kendisini çok sevdiğimi bilirdi - dost - olarak. Kavgamızda herkes şok olmuştu, ertesi gün barışacağımız sanılmıştı. 

Neyse üstünden 8 yılı aşkın bir zaman geçti. 8 yıldır tek bir kelime etmedik. Arada markete giderken veya okuldan gelirken sokakta görürüm. Abartısız her seferinde göz göze geliriz. Ya o ya ben hani böyle anne ve babaların ayırdığı yıllarca görüşmeyen kardeşlerin birbirlerine duydukları özlem varmış gibi, biri bir adım koşsa diğeri 10 adım koşacak gibi, konuşsak sanki aylarca susmadan 8 yılın acısını çıkaracak gibi bakarız hep birbirimize. Ya da belki de sadece ben böyle bakıyoruım. Ancak o da böyle düşünmese aynı şekilde bir selam bile vermeden gözlerimin içine içine bakmaz, ben diğer arkadaşlarla selamlaştığımda, babasından azar işitmiş affedilmeyi bekleyen bir çocuk gibi, selamımı almak için bekleyen yüzle suratıma bakmazdı.. 

Herneyse 8 yıllık bir böyle bir geçmişim de var. Yazının konusuna dönecek olursak, başlıkta da olduğu gibi pişmanlıklar. Bugün o rûyadan sonra ilk işim onun facebook hesabına bakmak oldu kalkınca. Pek tabi ki bende ekli değil. Sadece ortak arkadaşlardan dolayı resimlerine bakabiliyorum. Orada bugün eklediği bir resmin üstüne, "Beni başkalarına bırakma görürsen dayanamazsın."  yazmış. O an içime öyle bir oturdu ki bu laf. Benim için yazmadığını vs biliyorum. Öyle platonik aşık durumunda değilim. 8 yıl öncesinde yaşanan en güzel zamanlarımdan bir anı sadece benim için ; ama o laf bana o günlerde tam da bunu yaptığımı hatırlattı. Onu herkesten kıskanırken, saçma sapan bir mevzuyla onu başkalarına bırakmıştım ve aynen kendisinin de dediği gibi uzun yıllar dayanamamıştım onu başkalarıyla "yakın arkadaşlık" kurduğunu görmeye.

Lafın özü bugün artık hayatımdaki en büyük pişmanlığımı biliyorum. Bir daha sorulduğunda cevaplayabilirim. Ve bugün geçmişte aldığım kararların hepsinin doğru olmadığını da biliyorum artık. Pişmanlıklarım da var bir sürü. Geri dönüp düzeltebilsem dediklerim de. Mesele bunlar için bugün üzülmek, ağlayıp zırlamak da değil. Mesele yarın için bunları yapmamak. Hani varsa sizleri de hayatınızda mutlu eden insanlar, "onları başkasına bırakmayın, görürseniz dayanamıyorsunuz."

Son bir fakir avuntusu yapayım ve ütopik bir hayal kurayım. Belki de gerçekten çocukken inandığım gibi o da bugün aynı rûyayı gördü ve o yazıyı bana hitaben yazdı. :D Şimdi siz söylemeden ben kendime siktir çekiyorum ve burada yazmayı bırakıyorum...

Hayatınız boyunca renklerin en parlakları sizin olsun.

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown