İletişim Formu

 

Yıkılan Tabular : Bir Aşk'ın İtirafı

Selamların En Güzeli, Merhabaların En Sıcağı, Şanslı Doğanlara,,

Evet arkadaşlar bir kaç aydır buraya yazamadık. Epey bir ihmal ettim burayı. Böyle olunca sanki bir evcil hayvanını, bir dostunu ihmal etmiş gibi vicdan azabı çekiyorum; ama bilin ki bunun sebebi çok fazla yoğun olmam. Anlatacak, birikmiş o kadar çok şeyim; buna rağmen o kadar az zamanım var ki, hem kızıyor hem şükrediyorum bu duruma. Neyse yazıya geçiyor ve bu fasılları başka bir zamana erteliyorum.

Yaklaşık iki ay kadar önce bir yazı okumuştum. Şimdi sizlere onu yazacağım sıkılmadan okursunuz umarım:

' Kur-an'da anlatılır ki (Âraf, 171-172) Allah, dünyada hiçbir şey yok iken, hatta dünya yok iken ruhlar âlemini yarattı. Orada bütün ruhları bir araya toplayıp sordu : "Elestü bi-Rabbiküm?" Yani, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Ruhlarımız bu soru karşısında "Kâlû: Bela!" Yani, "Dediler ki: Evet (şüphesiz Sen bizim Rabbimizsin)". Bu meclis (ezel bezmi, elest meclisi), varlığın ilk toplantısı idi ve bütün ruhlar orada birbirlerine şahit tutuldular; ta ki dünyaya geldikleri vakit, bir bedene girdikleri, ete kemiğe büründükleri vakit bu sözlerinden dönmesinler... Dönenler olursa, o mecliste rahmet ve merhametiyle kullarına muamele eden Rab Taala'nın rahmet ve merhamet çizgisinin dışına itilsinler...

Ezel bezmi öyle bir meclis idi ki, orada yan yana olanlar, yakın olanlar, birbirlerini görenler, birbirleriyle konuşanlar; bu dünyaya geldiklerinde de birbirleriyle yan yana ve yakın olur, buluşuruz veya konuşurlar. İnsanlar arasındaki çağ farkları, uzaklık ve yakınlıklar ile bîgânelik ve âşinalığın temeli işte o ezel gününe dayanır. Bu durumda dünya, ezelde kader olarak yazılanın vuku bulduğu (kaza) bir duraktır; o kadar. Bu durakta aşkın ve âşığın nasîbi de ezel günündeki durumuyla bağlantılı olarak bu dünyada görünürlük ve yaşanırlık kazanır. ... ...

... yukarı da  Ahmet Paşa'nın dediği gibi âşık, ezel gününde öyle bir çift gözle karşılaşacak ki aşktan pay almayı, veya aşktan gayrı pay almayı unutup dünya hayatını öyle yaşayacaktır. Söylediğine göre Ahmet Paşa, ezel gününde henüz ruhlar âlemindeyken, güzellerden bir güzel, kendi güzelliğinin farkında olarak (istiğna halinde) göz süzüp de kendisine âşık ararken, gözleri bir an, yalnızca bir an, Ahmed'in canına da değip geçmiştir. Aşk adına Ahmed'e ne olduysa  işte o bir an içinde olmuş ve o güzellik karşısında mest ve hayran düşüp kendini kaybedivermiştir. Bu öyle bir mestliktir ki aradan milyonlarca yıl akıp giderek dünya kurulacak; Âdem yaratılıp yine on binlerce yıl insanoğlu dünyada  ezel macreasını sürdürecek, nihayet Ahmed'in ruhu da bir beden ile dünyaya geldiğinde hâlâ ezeldeki o sarhoşluğu geçmemiş olacaktır. Bunun diğer okunuşu, Galip'in dediği gibidir ve Ahmet, ezel gününde gördüğü güzelin aşkını kendisine zoraki kader edinerek dünyayı da onun uğrunda her türlü belalara, sıkıntılara, ayrılık acılarına vs. katlanarak mest ve hayran yaşayıp gider. Yani ki aşkında bu derece sadakat ve doğruluk, tıpkı ruhların Allah'a verdikleri söz gibi bir ağırlık ve sorumluluk taşır. Ta ki âşık, ruhlar meclisinin sözünde duran yegâne kişisi olabilsin. ... ...

...Aşkın belası öyle bir tatlı bela ki, ezelde başlamış olup ebede kadar uzanacaktır. Nitekim ruhlarımız, "Elestü bi-Rabbiküm?" sorusuna karşılık olarak "Evet" anlamına gelebilecek pek çok kelime arasından "bela"yı seçmiştir. Kul, belayı kendisi istemeyince Allah neden versin ki?!.. Velev aşkın belası da olsa!..

İşte ilk olarak bu yazıları okurken aklıma geldi, uzun zaman sonra, platonik olduğum aşkım. Dile kolay 4 yıla yaklaşıyor bu platoniklik. Çeşitli yollarla unutmayı denedim. Unuttum da sandım. Gerçekten unuttuğuma da inandım. Hatta öyle ki unuttuğum için kendime bile kızdım. Unuttuğum için bile ayrı bi' içim acıdı. Ama işte sonra bu satırları okurken yine aklıma ilk o geldi. ve dedim ki : "Madem ruhlar cinsiyetsiz deniyor, cinsiyet dünyaya geldiğinde veriliyordu, benim "elest meclisinde" en yakınımdaki ruh da O'ydu." ve yine dedim ki : "Ezel gününde öyle bir çift gözle karşılaşmıştım ki Onun'du. Onun gözleri kendisine âşık ararken, gözleri bir an, yalınzca bir an, Benim canıma da değip geçmişti." velhasıl kelam, anladım ki tekrar; bitmemişti, bitememişti içimdeki hiçbir şey. Ettiğim onca duaya rağmen, Tanrı'da dualarımı kabul etmemiş, belki ilahi bir dokunuşla, O da yok etmek istememişti içimdeki aşkı. Sonra ne mi oldu hadi aşağıdan devam edelim...

Yaklaşık 6-7 ay önce Yıkılan Tabular : İlk ve En Önemli İtiraf adında bir yazı yazmıştım. Burada hayatımda bir daha sahip olamayacağım kadar fazla cesareti toplamış, ve 3.5 yılın ardından platonik olduğum çocuğa Gay olduğumu söylemiştim. Detaylarını tabi ki de tekrar tekrar anlatmayacağım. O gün için daha fazlasına cesaret edememiş; ama günü geldiğinde daha fazla cesaretle birgün ona aşık olduğumu da 4 yıldır eli elime sevgili olarak değmese, tek bir aşk sözcüğünü ona karşı söyleyemesem bile, kimine komiklik, kimine boş iş olarak gelse bile bekledikten sonra işte bir gün, ama bir gün mutlaka söyleyeceğimi biliyordum. Vel hasıl kelam geçtiğimiz günlerde söyledim de... Gay olduğumu söylediğim yazımdaki gibi konuşma metinlerini noktası virgülüne kadar yazamayacağım kusura bakmayın. Sadece kısaca bahsetmek gerekirse;

Aşkımı itiraf etmeden evvel, bir konuşmamız sırasında canımın sıkkın olduğunu ve aşk meselesi olduğunu söylediğimde bir erkek mi diye sormuştu. Evet cevabını verdiğimde her ne kadar açık fikirli olup eşcinsel yönümü kabul etse de işi dalgaya vurmuş, kendince espiriler yapmaya başlamıştı. İş böyle olunca, ben de oturdum başladım O'na olan aşkımı bir başka erkeğe olmuş gibi anlatmaya. Ben anlattıkça o dinledi. Dinledikçe de espirilerinin dozu düştü iyice ve uzunca zaman sonra ilk defa ciddi konuşmalarımızdan birini yapmaya başladık. Ben anlattıkça o daha da şaşırdı. Eşcinsellerin böylesine aşık olabildiklerini düşünmediğini, aslına bakılırsa bizim de heterolar gibi aşık olduğumuzu sadece kendi cinsimize aşık olduğumuzu söyledi. Zaten benim bildiğim bir şeyi sonunda onun da anlamış olmasına sevindim. ve konuşmanın sonlarına doğru; 4 yıldır çocuğa dokunamamış, aşkımı ona söyleyememiş olmama rağmen, onun yüzünden bir başkasına bakamadığım için gerçekten güzel sevdiğimi ve dürüst bir adam olduğumu söyledi. En sonunda ise ona aşık olduğumu itiraf etmemi sağlayacak olan son kelimesini söyledi : "Aşık olduğunu ona söylesen ve o da sevse, çok büyük bir aşk yaşardınız", dedi. O'ndan böyle bir cevap almak, gözlerimi doldurdu. Tam o an deli gibi itiraf etmek istesem de, cesaret edemedim. Taa ki 3-4 gün sonrasında bu cevabı aklımda fırtınalar estirirken bir akşam üstü direk konuya girene kadar:

Sana söylemem gereken bir şey var, müsait misin? diye sorduğumda : "Müsait'im kanka, söyle" dedi. Aslında yazdıklarımı bölmemesi gerektiğini söylemekle başlayacaktım; ama direkt olarak konuya girdim. "Hani", dedim, "Bir kaç gün önceki konuşmamızda ben birine aşık olduğumdan bahsetmiş, 4 senedir onu beklediğimi ve ona söylemediğimi anlatmıştım. İşte o çocuk sendin", dedim. Biraz bekledim; bir şey söyleyeceğini, araya gireceğini sandım. Hiçbir şey yazmayınca devam ettim: Söyleyeceğim ne kadar şey varsa söyledim. Bitirdim ve yine bekledim. Yine hiçbir şey yoktu. Öyle bir noktadaydım ki, aile faceimde bu çocuk gay diye yazmasını, ortak arkadaşlarımıza konuşma geçmişini göndermesini, ailemden birine tüm gerçeklerimi anlatmasını, benle alay etmesini, dalga geçmesini, hatta öyle ki küfürler edip silmesini bile umursamıyordum. Onu tamamen kaybetme gerçeği bile artık beni engellemiyordu. Nitekim ben bekledim, bekledim ve bekledim. O ise inatla hiçbir şey yazmadı. En sonunda dayanamayıp bir kaç saat sonra: "Bu kadar yazıdan sonra bir şeyler yazsaydın bari", dedim ve sonrasında uyumuşum. Sabah saatlerinde yazdığı cevapda sadece: "Ne söylememi bekliyorsun?" yazıyordu. Kendime de sordum, dün gece nasıl bir risk almıştım, gerçekten 4 sene sonra hetero birine bunları anlatarak nasıl bir karşılık bekliyordum ?? Aşık mı olacaktı sanki o da bana... Ben de: "Bilmiyorum..", dedim tekrar. "İster küfür et, ister sil, ister engelle beni; ama bir şeyler söyle", dedim. "Küfür de etsen tek bir cevabım olmayacak sana", dedim. Ki gerçekten de olmazdı. Zira empati yaptığımda ona hak veriyordum. Kızamıyordum. Yine de bir şeyler söylemedi. Ben de daha fazla yazmadım. Yaklaşık 4-5 gün geçti ve bayram dolayısıyla aramaya cesaret edemeyip, bir kutlama mesajı yazdım. ve gördüm ki what's app'da engellemişti beni. Aile faceime baktığımda halen duruyor olduğunu gördüm. Neden bilmiyorum, what's app'da engellese de aile faceinden halen silmemişti beni. ve halen verdiği tek bir cevap yoktu. Verse de söyleyecekleri zaten belli az çok artık. Yine de benim o söyleyecekleri duymaya ihtiyacım var. Acıtsa da tamamen bitirebilmek için, belki gelecekte sahip olacağım başka birilerini daha sırf onun yüzünden, geçmişte yaptığım gibi, ıskalamamak için. Bu bi' film değildi. Sonunda tabii ki de beklediğiniz şekilde bitmedi. Ne yazık ki hayatın espiri anlayışı bizim ki kadar geniş değil. Unutturması için aklınıza gelebilecek her türlü dua'yı etmiş de olsam Tanrı'ma, inatla bana unutturmasa da, nasip de etmiyordu bir şekilde O'nu. "Tamam bu kadar bekledin, sonunda artık senindir, helâlindir", de demiyordu Tanrı'm. Düşündüğümde yeryüzündeki Cehennemi de bu şekilde yaşatıyor demek ki Tanrı dedim. Onun dışında hayatımdaki her şey ilk defa rayında gidiyor; O'nun dahil olmadığı yaşantımda tam bir Cenneti yaşıyorum ve günlerdir 2 aylık yaşadıklarım için şükrediyorken, Onun sahibi olduğu parçamda ise tamamen bir Cehennemin içerisinde debeleniyorum. Bir tarafım Cennet iken, bir tarafım Cehennem... Bense ne zaman, hangisine düşeceğimi bilmeden yol alıyorum bu günlerde. İşte bu yüzden tüm tutarsızlıklarım. Bir günümde sizleri havaya sokup, eğlendirirken; güzel bir gün geçirtirken, öteki gün hepinizi siktir etmelerim...

Bu kadar yazıyı okuyabildiyseniz bir şekilde usanmadan, buradan çıkarmanızı istediğim tek bir şey var. Ben hayatımı ilerde keşkeler kurmamak üzere yaşıyorum. Kafama estiği gibi, kendi doğrularım ve kendi geçerli sebeplerimle. Bugüne kadar kendi vicdanımla baş başa kaldığımda keşke şunu yapsaydım, şunu etmeseydim dediğim çok fazla şeyim yok. Hatta hiçbir şeyim yok denebilir. Biliyordum ki ilerde hep üzülerek hatırlayacağım bir anı'm olacaktı, bu aşkı içimde tutmak ve tek başıma büyütmek. ve Hep keşke diyecektim. Keşke, keşke, keşke. Yapmayın abi bunu kendinize. Nefret mi ediyorsun? Git söyle! Konuşmak mı istemiyorsun? Git söyle! Artık beraber mi olmak istemiyorsun? Git söyle! Önemsiyor musun? Git söyle! Kaybetmekten mi korkuyorsun? Git söyle! ve en önemlisi Aşık mısın, seviyor musun? sonucu ne olursa olsun, korkmayın; Gidin, Söyleyin arkadaş. Keşkelerinizden oluşan bir geçmiş, bunların sizi yıprattığı bir gelecekte yaşamayın. Yanacaksanız da sadece bir gün yanın, koca bir geleceği, Cehennemlerin birinden diğerine zıplayarak geçirmeyin...

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown