İletişim Formu

 

Korkunun Kendisine Yenilmek !


Selamlar ; herkes kadar sıradan, herkesden farklı ve en güçlü insanlara,

Bugün yazmak istediğim konu başlıkta belirttiğim ve son 2 gündür hayatımı neredeyse alt üst etme noktasına getirmiş olan bir konudur. Hepimizin çeşitli korkuları vardır. Benim de öyle. Öyle zamanlar ki gelir ki ottan boktan nem kaparız. Şimdi konuya girelim. Bir önceki 2 yazımda belirttiğim gibi bulutların üstünde koca 1 hafta geçirdim. Hayatın ilk defa bu kadar uzun süre bana çelme takmadan gittiği ilk kez oluyor derken ilk çelmeyi yedik. Kaç gündür zaten böyle bir anın geleceğinden korkuyorumdum ki en nihayetinde geldi de. Olaya geçelim şimdi.

26 Ağustos'ta bildiğiniz gibi ilk kez yaşadığım aşk'ın, ilk haftasını doldurmuştum. Herşey o kadar harika ve toz pembe gidiyordu ki sürekli bir yerden bir çelme bekliyordum. Hani bazı insanlar vardır, hayattın sürekli tüm ibneliğini sanki hep bu insanlar yaşar. Zaten sürekli ters giden bir şeyler olmaktadır hayatlarında. Bu yüzden de mutlu oldukları her an, o mutluluğu kaybedecekleri anın korkusuyla geçirirler. İşin en kötü yanı da o an gerçekten geldiğinde mutluluğun tadını bile çıkaramamış olurlar. İşte ben de bir haftadır böyle bir diken üstündeydim. Derken dün o diken batmaya başladı birden.

Erkek arkadaşım Kanımın Kanı'yla ilişkimizle alakalı özel bir konuda muhabbete başlamıştık. Çok açıkca konuşulanlar hakkında yazmak istesem de o kadarının özel hayat diye bir gizlilik bırakmayacağını düşündüğümden yazamayacağım. Neyse konuşmanın bitişine yakın, biraz hoşnut olmadığım bir durum ortaya çıktı. Aslında hoşnut olmaktan ziyade şaşırdığım ve endişelendiğim bir sorundu. Bunun sonucunda Kanımın Kanı birden bire bana hiç beklemediğim bir şekilde : "durumdan dolayı mutsuz olursam ve gitmek istersem anlayabileceğini", söyledi. Tamamen şok geçirmiştim. Çünkü söylediğim ve yazdığım hiçbir şeyde ne bir abartma ne de bir lakayılık yoktur. Samimi olarak sadece hissettiklerimi söyler ve yazarım ben. Herşeyimin ilki olan ve ilerde olmaya devam edecek kişinin yaptığı bu yorum karşısında kaynar sular döküldü başımdan aşağı. Hani ben : "ne olursa olsun benimsin, sen gitmek istersen bile ben seni bırakmam" demesini bekliyordum. Çünkü benden benim iyiliğimi düşünerek bile olsa vazgeçebilmesini dahi düşünmek istemiyorum ben. Nitekim söylediklerinden sıkıntı duyduğumu kendisine ilettim. Neden bunu söylediğini açıklamaya çalışsa da moralim o kadar bozulmuştu ki açıkcası çok dinlememiştim. Sonrasında tatmin olmadığımı anlamış olacak ki aramak istedi beni. Ancak ben canımın o denli sıkılmasından dolayı ve kendimi çok iyi bildiğim için açmak istemedim telefonu. Çünkü açsaydım biliyorum ki kelimeler düğümlenirdi boğazımda ve konuşamazdım. Belki çocukluk, belki biraz gurur  diyin buna ama açmadım - açamadım - telefonu. Sonrasında Kanımın Kanı mesaj attı ve : "zar zor cesaretini ve gururunu toplayıp aradığını ve sadece beni sevdiğini söyleyip kapatmak istediğini ama benim açmadığımı", söyledi. Bundan dolayı çok zoruna gittiğini söyledi. Açıkca konuşmam gerekirse hayal kırıklığını başta yaşayan ben olduğum için onun canının sıkılmış olması çok düşündürmedi beni. Hatta sanki gençlerin trip atma durumları vardır ya ona benzettim. Mağdur olan ben, üstüne trip atmaya çalışan o diye düşündüm. Birkaç tane daha gergin şekilde mesaj yazıp konuyu ertesi güne bırakmak istediğimi söyledim. Böylece sakin kafayla konuşabileceğimizi düşünüyordum. O kadar kötü olmuştum ki gözlerim dolmuştu. Hani bildiğiniz şok olmuştum o lafa çünkü. Hani neden bu kadar zoruma gittiğini anlamıyorsunuzdur. Çocuk senin için demiş diyorsunuzdur belki ; ama anlamanız için şunu söylemek istiyorum. Benim bu hayatta ne anneme ne de babama karşı dahi en ufak bir beklentim  yoktur. Çünkü tanıdığım herkesin bana yaşattığı büyük acılar olmuştur şimdiye kadar. O yüzden bende öyle bir karakter yerleşti ki ben elimde olmadan kimseden bir beklenti içine giremiyorum artık. Bu sebeple kimsenin söyleyeceği hiçbir şey benim tam anlamıyla canımı yakmaz. Fakat konu Kanımın Kanı olunca durum farklı. Benim şuanda yaşadığım hayatta belki tek beklenti içerisinde olduğum insan o. O kadar insanın boşluğunu üzerine yıktığım tek insan o. Bu sebeple bana söylediği çok ufak sözler bile beni kahredebiliyor. Umarım niye bu kadar zoruma gittiğini anlamışsınızdır.

Neyse 2-3 saat geçti olay üstünden. Yıllardır beklediğim, hayalini kurduğum ilişkinin böyle bir şekilde noktalanamayacağını biliyordum. Yani tüm herşeyi kenara bırakın Seviyordum abi. Sevmeyi de bi kenara bırak Aşık olmuştum. Bir yandan o herkesi kolayca silen tavrım Kanımın Kanı'nın söylediği sözü hazmedemiyor belki az biraz da gurur yapıyor, bir yandan da asla bırakamayacağımı biliyordum. Böyle ikilemle dolu ölüm gibi bir 2 - 3 saat geçirdikten sonra aşkla gururun yan yana yaşamayacağını çok iyi bildiğimden akşam 11 gibi aramak istedim. Çünkü yarına kadar uzun bir zaman olduğunu, o kadar beklemeye dayanamayacağımı, bir an önce muhabbetimizi düzeltmek istediğimi Kanımın Kanı'na söyledim. Her zaman müsait olmadığımız için aramadan önce mesaj atıyoruz ve müsait olup olmadığını soruyoruz. Sonuç olarak mesajı attım ve cevap gelmedi. Düşünün böyle bir olay üstüne cevap alamayınca ben 2 kat moral bozukluğu yaşadım.

Saat 1 oldu. Uyuyamıyordum zaten. Derken birden mesaj geldi.  Kanımın Kanı gönderdiği mesajda ; hastahaneden yeni geldiğini, strese bağlı atak geçirdiğini ve geceyi hastanede geçirdiğini söyledi. Fakat şuanda iyi olduğunu endişelenmemem gerektiğini yazmıştı. Bakın çok samimi söylüyorum ben böyle hastahane ve ölüm gibi sıkıntılı durumlarda çok garip oluyorum ve ağlayamıyorum. Hani bazı insanlar "içine ağlarlar", derler o hesap benimki de. Fakat ilk defa hastahane kelimesini daha duyar duymaz, kalbim deli gibi çarpmaya başladı. İnsanlar "elim ayağım boşaldı", derler ya aynı öyle hissettim. Başımdan kaynar sular dökülüyordu tekrar. "Müsait misin?", felan diye sormayı bile düşünemeden direk telefonu aradım. Ancak telefonu meşgule attı. Hemen arkasından bir mesaj daha geldi. Ailesinin etrafında olduğunu ve o anda konuşamayacağını söyledi. Sonunda yine iyi olduğunu endişelenmemi söylüyordu. Ama tahmin edebilirsiniz, o haldeyken endişelenmemem mümkün mü? Yazdığım onca sözde, gözünden akacak tek damla yaşta ölecek olan ben, saçma sapan bir mevzu yüzünden  Kanımın Kanı'nın atak geçirmesine neden olmuştum. Bu nasıl bir ironiydi. Kendime nasıl kızıyor, nasıl küfrediyordum. Nasıl bu kadar aptal olabilirdim diye hayıflanıyordum. Bakmayın böyle mantıklı kafayla düşünüyormuşum gibi yazdığıma. Salya sümük ağlıyordum o an. Hani telefonu arasa konuşmaya çalışsak  bile hiçbir şey söyleyemezdim sanırım. Herşeyimin ilki olduğundan ilk kez ailem dışından biri için ağlıyordum. Elim ayağım titriyordu. Hani evde biri girse odama o halimi görse sıçtım. Bir de onlara açıklama yapmak zorunda kalacağım diye sürekli salonu gözetliyordum. O an tek yapmak istediğim Aşkımla, hayatımın erkeğiyle konuşmak istiyordum. Ancak yapamıyordum. Gay olmanın lanet edilesi dezavantajlarından birini yaşıyordum. Öyle böyle derken toparladım biraz kendimi ve yarın konuşmak için sözleşdik ve pcyi kapatıp uyumak için uzandım yatağa. Sözleşdik sözleşmesine ama ilk günkü hesap uyuyamıyordum abi. Sağa dönüyorum yok, sola dönüyorum yok. Bir türlü aklımdan çıkmıyor bir günde yaşanan bunca sıkıntılı zaman. Nasıl sevgisinden emin olamadığımı sorguluyorum sürekli. İnsanın aklında bu kadar şey varken doğal olarak uyuyamıyor. Sağa, sola döne döne 4-5 gibi anca uyumuşum.

Sonrasında uyandım ve ilk iş telefonu elime almaktı. Günaydın mesajı duruyordu. Hemen aramak istediğimi söyledim Kanımın Kanı'na. Ancak o : "halen konuşabilecek gücü olmadığını akşama bırakmamızı", istedi. Çok kırılmıştı, anlıyordum. Seni seviyorum diyemiyordu. Sevdiğini hissettiriyordu ama söyleyemiyordu. İyice kahroluyordum. O sözleri duymaya ilk defa bu kadar çok ihtiyacım vardı. Bir süre böyle mesajlaştıktan sonra yine dayanamadı ve beni tekrar bulutların üstüne çıkaran cümleleri kurdu. "Çok seviyorum seni eşşek tamam mı ?", diyordu. "Senin isteklerin umurumda değil, benimsin o kadar anladın mı? Ben seviyorsam , sen de seveceksin. Mecbursunnn!!", diyordu. Tüylerim diken diken olmuştu yine, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Hiç bir mecburiyeti bu kadar istediğimi, beni bu kadar mutlu ettiğini sanmıyorum. Başkalarına kurumuş çeşme muamelesi yapan, ağlamayı bırak yaşaramayan bile gözlerim, tek bir kişinin söylediği her sözle şelale oluyordu. Dün endişeyle akan yaşlar bugün mutluluktan dökülüyordu.

Bugün düşünürken belki de kendi kendimize nazar değdirdik diye düşündüm. Ben nazara ve benzeri şeylere inanan bir insanım. Zaten dinimizde de bunun yeri vardır. Yazının başındaki nazar boncuğu resmi onun içindi. Bir kez olsun Maşallah demeniz, isteyerek veya istemeyerek değebilecek nazarlardan bizleri ve günü geldiğinde sizleri koruyacaktır. Maşallah !

Yazının başında belirttiğim gibi biz neredeyse kaybetme korkumuza yenilip, gerçekten kaybediyorduk. Çok az kalmıştı belki de, gururun ve diğer tüm çirkin duyguların bir ilişkiyi daha mahvetmesine. Ancak daha bir hafta da olsa gururun hiç bir zaman aramıza giremeyeceğini görmüş olduk. Hani herkesin söylediği genel bir inanış vardır ya  : " Tüm aşk hikayelerinde bir taraf hep daha fazla sever ! ", diye. Düne kadar ben de buna inanıyordum. Herşeyin ilkini yaşattığı için bana, bir yerde benim kadar asla sevemeyeceğini düşünüyordum. Çünkü herşeyin ilki çok farklı, çok saftır. Benim duygularım şuanda böyle. Fakat dün ve bugün gördüm ki beni en az benim kadar seven bir erkek arkadaşım, bir aşkım, bir geleceğim var. Onun eli, ellerimi tutarken hiç bir gelecekten korkum yok. Bu yaşadığımız kötü anımızı ileride gülerek anımsayacağıza eminim. İlk haftamızda böylesine zor bir sınavı geçebildiği için ilişkimiz kat ve kat daha güçlendi ve çok daha fazla seviyorum seni artık. Hani bi laf vardır ya :
"Rüzgarlar küçük ateşleri söndürür, büyüklerini kuvvetlendirir."  
diye. Artık içiimde kocaman bir sen yanıyor.

Her gece dua ettiğim zamanlarda, hep en sona sakladığım, en özel bir dua'm vardır benim. Gay olduğumdan mıdır, bilmiyorum; Allah'a karşı sıradan insanlardan her zaman çok daha büyük korkum ve sevgim olduğuna inanırım. Bazen kötü olaylar geldiğinde başıma, Allah'ımın beni bırakmış olabileceğini, benden vazgeçmiş olabilieceğini düşünürüm. O yüzden her gece en son dua'm olarak " Tanrı'm, Allah'ım benden vazgeçme", diye tekrarlarım. Bugün sana da şunu söyleyerek yazımı bitirmek istiyorum.
"Ne yaşarsak yaşayalım, aramızda ne olursa olsun, hiçbir zaman benden vazgeçme, hiçbir zaman bizden vazgeçme, ne olursun ! Çünkü ben vazgeçmeyeceğim..."
Bu yazıyı buraya yazmamın tek sebebine gelicek olursak, yaşadığımız şeyden herkesin bir şeyler kapmasını istememdir. Sevdiğiniz insana ölecekmiş gibi güvenin. İlişkinizin ne kadar yeni olduğuna veya daha ne kadar birbirinizi tanıdığınızı önemsemeyin ve hiçbir zaman şunu aklınızdan çıkarmayın. O saatten sonra hayatınızı yaşayan sadece O ve Siz varsınızdır. Buraya kadar okuyan herkese sonsuz teşekkürler.

Duygularımı bugün en anlatan şarkılardan birini dinlemenizi istiyorum.


Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

Aşk'ın İlk 5 Günü ( Bölüm-2 )


   Aşk'ın İlk 5 Günü ( Bölüm-1 ) 'e gitmek için tıklayınız...
İşte böyle bir kafa yapısında çocuktum. Derken arkadaş resmini atmak istedi. Çocuk da resmi atmak istediğinde ilk defa birinden hoşlanmışım bu kadar ya : "atma", dedim. Ben görmek istemiyordum. Bir süre daha böyle devam edelim dedim. Resimden ne olacak demeyin. Resmi görünce bazen herşeyin büyüsü bitebiliyor. Dış görünüşe önem veriyorum sanmayın sakın. Çok yakışıklı veya çok çirkin olmasından bahsetmiyorum kesinlikle. Kafa yapımız uyuşmuşken bu denli, resim tamamen önemsizdi bana ve görmek istemedim. Ancak baktım ısrar ediyor peki dedim. Resim yüklendi  ve açtığımda abartısız diyorum içimde çok fena bir kıpırtı oluştu. Sanki böyle dalga dalga başlayan şeyler içimde bir anda Tsunami'ye dönüşmüştü. Çok yakışıklı vs demiyorum - gerçi benim gözümde şuanda ondan yakışıklısı yok - ancak böyle birden duygularım çoşmaya başladı. Daha 2 saat önce kendini ağır satan ben, temkinli hareket eden ben, abi başladım böyle iyiden iyiye çocuğa yazılmaya :P Epeyce muhabbet ettikten sonra baktım karşılıklı güzel bişiler var gerçekten. Telefon numarasını istedim hemen. Aynen düşündüğünüz gibi
I just met you and This is crazyy. Here's my number. So call me maybe.
moduna girdim :P Ama bakmayın böyle heycanlı, harika şeyler yaşadığıma. Öyle bir uykum var, öyle bir yorulmuşum kafamı taşıyamıyorum. Telefonu da aldıktan sonra. Bin tane özür dileye dileye artık yatmak istedim.

Kapatım bilgisayarı, yatağın içinde sağdan sola dönüyorum. Abi sıcak da değil hava hani. Demin uykudan gözlerini açamayan çocuk bu sefer uyuyamıyor. Şimdi bu kısmı Kanımın Kanı da bilmiyor. İlk defa burada okuyacak. Aldım elime cep telefonumu 07.00 - 07.03 - 07.05 - 07.10 ve 07.15 e  tam 5 tane alarm kurdum. İlk alarmın ilk sesine yataktan fırladım. Normalde o saatte kalktığımda 40 kere söylenen ben ilk cızırtıda zıpladım kalktım. Neden? Çünkü direk ilk Günaydın mesajını yazcam :P Çokta Romantiğimdir :$ Şimdi ilk mesajı yazıp yazıp siliyorum felan. Zaman geçiyor. Sırayla 03 05 07 10 15 deki alarmlar çalmaya başladı. Ben halen mesajı bitiricem de göndercem :P Neyse sonra güzel bir yazı oluşturdum, yolladım. Fiziksel olarak öyle yorulmuşum ki bir önceki gün. Bisikletin selesi yüzünden apış aram, çanta yüzünden omuzlarım, yüzdüğüm için kollarım nasıl ağrıyor. Yatağın içinde bile zor dönüyorum. Hamlamışım iyice :P

Sonra ilk defa telefon elimde, cevap beklerken uyumuşum. Birden ttireşimle mesaj sesine uyandım. Cevap gelmişti. İlk mesajlaşmalar başladı ve saat 8 i biraz geçiyor. 3. güne girdik. Beni ama görmeniz lazım. Tek gözüm açık cevaplar yazıyorm. Mesajın gelmesini beklerken o 2-3 dakkalık arada tekrar dalıyorum uykuya.  O kadar garip bir şey ki bu. Müthiş derecede çocukla mesajlaşmak istiyorum ama kafamı kaldıramayacak kadar yorgunum. Bi yarım saat kadar böyle mesajlaştıktan sonra ben yine bin tane özür dileyerek uyumak istedim :P Kanımın Kanı da zannediyor ki ben zaten sabahın 7 sinde enerjik kalkmıştım hemen mesaj atmışım. Oysa yok öyle bir dünya Kanımın Kanı. Seni az da olsa etkiliyim diyeydi bunlar. Şimdi biliyorum az biraz utanmış ve tatlı bir tebessüm vardır yüzünde. İşte buna bile değerdi tüm o uykusuzluk hallerim.

Neyse romantizmi bırkaıp devam ediyorum. Saat 12 olmuş 1 e geliyor ve ben yeni uyanıyorum. Kahvaltı yapmış herkes evde, hiç hazırlayalım bişi diyen de yok :P Ben de gittim bir tost yedim. Tam bitirdim telefonu elime aldım Kanımın Kanı mesaj attı. Uyuyor musun halen diye. Kalp Kalbe karşı abi yapcak bişi yok. Başladık akşama kadar mesajlaşmaya. Öyle şeyler yaşıyorum ki inanması güç geliyor. Sürekli aklıma : "abi bir insanın fikirleri bu kadar uyumlu olamaz. Kesin kimseden hoşlanmadım diye benim malum azucuk piç akadaşlarım feyk hesap açtılar benle kafa buluyorlar", diye bile düşünüyorum.

İlk defa birinin sesini duymayı istedim. Akşam arayacağım diye sözlendik. Akşam oldu almanyadaki halamlar geldi. Evi görmeniz lazım ama, ufak bir aşiret toplantısı gibi. 3 halam 1 amcam, 3 ablam, eniştemler, onların çocukları felan. Çümbüş var yani bayramın son günü evde. Babannem sülalenin en demirbaşı olduğundan ve bizle yaşadığından son akşam böyle bir yığılma yaşandı. Bir türlü evden çıkamıyorum ki gideyim de Kanımın Kanı'yla konuşayım. En sonunda bir boşlukta attım kendimi dışarı. Sözleştik konuşucaz. Sanki ben öpüşmeye gidiyormuşum gibi heycanlıyım :P Ben bu yaşıma kadar çok fazla telefon kullanmış değilim. Aylık sadece her yöne 5bin sms ve internet paketi yaparım, kalan tl ile de konuşmalarıma fazlasıyla yeterdi. İlk kez konuşmak için 2 hafta önce tl yüklememe rağmen tl yükleteyim dedim. Ağzım kulaklarımda telefoncuya girdim. Adam direk mesajliaşmak için mi konuşmak için mi alıyorsun dedi. "Sanane lan Allah Allah", diyecekken, var heralde bir bildiği diye düşündüm. Konuşmak için alıyorum dedim. Nedendir bilmiyorum adam sanki hazine sırrı veriyormuş bir havada : "sana nar yapalım", dedi. 150 tl yapalım 30 tlye dedi. Sms paketim zaten var : "Eyi", dedim "yap gitsin". Verdim parayı koşar adım parka gidiyorum. Aksilik bu ya yolda, yıllardır görmediğim arkadaşlar denk geliyor. Bayramlaşma fasılları felan. 10 dakka uzaktaki parka yarım saatte gittim :P Ama nasıl gittiğimi bir de bana sorun. Yolda belki 1500 defa giriş konuşmasını nasıl yapacağımı tasarlıyorum. Salak salak konuşma repliklerime gülüyorum kendi kendime giderken felan.

Sonra hep uzaktan izleyip imrendiğim bir olay vardı. Parklarda felan arkadaşlarla takılırken böyle kuytu köşelerde telefonla konuşanlar olurdu. Ne yalan söyliyim hep içim giderdi, içimde bir yer acırdı, imrenirdim. Ciddi ciddi böyle ben de birgün telefonla sevdiğimi arayacağıma inanmazdım. Yok öyle ne ezik adamsın felan muhabbetlerine girmeyin şimdi. Adam yerine koyduk en özelimizi anlatıyoruz size bakın. Neyse geçtim kuytu köşelerden birine "Bismillah", diyerekten bastım tuşlara. İnanın nasıl ilk cümleye girdim hiç aklımda yok şuanda. O kadar flu o kadar bulanık ki o an zihnimde canlandıramıyoruım bile. Neyse bundan sonrasını okurken emin olun kahkahalar atacaksınız. Kanımın Kanı da bu muhabbeti bilmiyor. İnşallah o gün söylediğim yalan için kızmaz bana şimdi okuyunca. Ama çok masumanece bir yalandı. Eminim okurken o da gülecektir. Neyse başkladık konuşmaya. Herşey harika gidiyor felan. Hayallerimi yaşıyorum yani resmen. İlk defa aşık olmuşum. İlk defa birini bu denli şevkle arıyorum. Dakikalar abartmıyorum bildiğiniz su gibi akıyor. Derkeeeenn komedi başlıyor şimdi.

Çatt birden telefonum meşgule düşüyor. Bende bir panik ama görmeniz lazım. Dedim "sanırım arkadaşlarından biri geldi yanına ve kapatması gerekti", felan diye düşünüyorum.  Bir iki dakka bekleyip dayanamayıp tekrar arıyorum. Neyle karşılaşayım? Ağır travmatik bir durum bu :P Telesekreter çıkıyor ve telefonumda yeterli bakiye kalmadığını söylüyor. Tam ben o kadının sesini duyar duymaz beynimden kaynar sular dökülmeye başladı. Ya diyorum nasıl olur tam 49.59 dakka konuşmuşuz daha. 150 tl + telefondaki tl nasıl biter diyorum. Bir yandan da Kanımın Kanı'nı düşünüyorum ona ne diyeceğim diye. İlk görüşmeden tl bitti denir mi. Nasıl bir rezillik nasıl bir komedi. Kendime nasıl kızıyorum ama niye daha fazla tl almadım diye. Sonra mühendis zekam devreye girdi. Dedim panik yok. Durumu toparlayacağız şimdi. Samimi olarak söylüyorum yalan söylemekten de duymaktan da nefret ederim ben. Direk telefonu kapattım. Pilini bile çıkardım :P Koşar adım telefoncuya gidiyorum. Niye?  Çünkü bir 30 tl daha yükleyip eve dönmeden Kanımın Kanı'nı arayayım diye. Ulan yolda da giderken de düşünüyorum. "Gençturkcell + GencPlus tarifem sebebiyle 5 dakkası 0.5 tlye konuşuyor olmam gerekiyor", diyorum. Ufak bir matematik hesabı yapabilen herkes 150 tl ye bu hesaptan 50 dakkadan fazla konuşulacağını bilir. Hatta sayısal zekamı konuşturarak, bunca olaya rağmen yolda giderken tam dakkasını da hesaplayıp "1 tl ye 10 dakkaysa diyorum 150 tlye 1500 dakka olması lazım", diyip iyice kafamı karıştırıyorum. Acaba diyorum her yöne felan mı değildi tarife. Yoksa ben mi yanlış biliyorum felan diye düşünürken, girdim telefoncuya. Ya usta dedim: "bizim nar paketi olmadı mığğğ?" Ama sorarken ses tonumu duysanız süt dökmüş kedi gibiyim. Adam kafa bulcak diye de korkuyorum. "Yok bilader ya", dedi yapamadık. "Niyeyse olmuyor", dedi senin hattına. O lafı dedi ya ben içimden nasıl küfür ediyorum ama. "Paranla rezil olmak" değiminin hayata geçti noktadayım çünkü. Şimdi bana : "E delikanlı hani açık sözlüydün dışından da etseydin ya o sözleri niye diyemedin", diyorsanız, dükkanda akrabası olan yaklaşık 8 kişi vardı :P Yani kısa bir hesap yaparsak ben daha kapıya çıkıp arkadaşları çağırmadan beni zilyon tane parçaya ayırabilirlerdi. Neyse hiç istifimi bozmadım. İstanbul Beyefendisi tavırlarımla : "peki 30 tl direk yüklermisiniz", dedim ve hemen yükletip koşar adım çıktım.

Daha parka gitmeyi düşünmeden telefonu açtım direk Kanımın Kanı'na mesaj atıyorum. "Eve gittin mi arayacağım, müsait misin?", diyorum. Bunu derken yanına durumu açıklmak için ne diyorum dersiniz ?? Hani zaten sıçmışım artık sıvama bölümündeyim. "Şey telefonum birden kapandı, şarjı da var niye böyle oldu acaba diyorum. Hemen arkadaşın telefonuna taktım hattımı yeniden arıyorum seni ", diyorum. Oysaki rezilliğim yukarda okuduğunuz gibi. Cevap gelmesini beklemeyemeden aradım direk. Fakat ne yazık ki Kanımın Kanı şarjım bittiğini düşünerek eve dönmüş bile ve ortam müsait değilmiş konuşması için. Hemen kısa bi konuşma yapıyoruz ve ilk defa kısık sesle de olsa Seni Seviyorum kelimesi dilimden dökülüyor bir insana. Ama öyle bir utanıyorum, öyle bir hoş ve garip geliyor ki bu bana ruh halimi tam olarak özetleyemiyorum burada sizlere ve kapatıyoruz. Yatmadan onceye kadar mesajlaşmalar devam ediyor felan. Akşamına da tekrar araşıyoruz felan.

Bugün 5. günümüz. Öyle farklı öyle özel şeyler hissediyorum ki kendimi şaşırmış durumdayım. Laf olsun diye değil evdeki herkes değişikliğin farkında sürekli soru soruyorlar. 5 gün gibi kısa bir sürede nasıl bu hale geldim halen aklım almıyor, bir rûyayı yaşadığımı sanıyorum. Düşünün ben İstanbul dışı olmasın diye götünü yırtan biriydim. Sebebi uzaktan yaşanacak bir aşkın sanal kalacağına, aşkın çok daha farklı bir şey olduğuna inanırdım. Çünkü ben istediğim zaman sevdiğimi görebilmeliydim. Daha önce teklif edenlere de hep mesafe bir bahanem olmuştu zaten. Şimdi hepsinden özür dileyerek şunu söylemek istiyorum. Erkek arkadaşım, hayatmın tamamı, bugünüm ve geleceğim, Kanımın Kanı olan insan Kars'da yaşıyor ; ama Kütahya'da okuyor. İlk fırsatla beraber okullar açılır açılmaz hafta sonu Kütahya'ya gideceğim. Zaten 3.5 saatlik yolmuş. Ben evimden Taksim'e giderken bile 2 saatten fazla zaman geçiyor. O yüzden ilk defa mesafeyi bahane etmiyorum. Aslında etmiyor değilim edemiyorum. Böyle güzel bir şey yaşarken sesim bile çıkmıyor. Belki de böylesi daha hayırlı diyorum.

Hani okuyan arkadaşlar hangi dine inanıyorlar veya inandıkları bir şey var mı bilmiyorum ; ama şöyle bir şey geliyor aklıma. 22 senedir yaşadığım bu yalnız hayatımın ve samimi olarak hiç bir pisliğe bulaşmamış olmanın verdiği gönül rahatlığıyla sanki kendimi bir ödül kazanmış gibi, ilahi bir gücün takdiriymiş gibi hissediyorum. Her zaman söylüyorum, Allah her zaman kalpten seven, niyeti temiz olan herkesin yanında olduğuna inanmışımdır. Doğru veya değil, ben buna inanmayı istiyorum. Allah'ımın yanımda olduğunu hissediyorum. Çünkü bu kadar harika şeyleri 5 günde yaşayamazdım tek başıma. Seni bir bayram günü bana gönderdiği için, bunca yılın acısını bir anda sildiğin için Allah'ıma ne kadar şükretsem azdır. Sana da söylemiştim daha önce Kanımın Kanı, ben seninle bir ömür boyu beraber olmak istemiyorum. Tüm kalbim ve ruhumla söylüyorum ben ahirette de sağ yanımda seni görmek istiyorum.

Son olarak asıl önemli olan başka bir noktaya gelmek istiyorum. "Bilader ne diye bunları bize ballandıra ballandıra anlattın, nispet yapar gibi", diyen varsa. "Sanane lan hoşşik benim çöplüğüm burası, ilk defa aşık olmuşum tabi ki hem herkes bilsin istiyorum hem herkesten saklamak istiyorum", demek istesem de, ukala pislik demenizden korkarak şu açıklamayı yapıyorum ;

Yazımı okuyan insanlar içinde biliyorum ki her yaş grubundan insanlar var. Genç veya olgun ; yaşınız ne olursa olsun, aşka inancınız varsa bunu kaybetmeyin. Bakın 22 sene tek bir kişinin kokusu sinmeden içime hep hayatı izleyerek yaşadım. Neredeyse gerçekten birine hiç bir zaman aşık olamayacağıma inanmaya başlayacakken şimdi böyle bir şey yaşıyorum. İçinizdeki o güzelliğe her zaman sımsıkı tutunun. Bırakın çevreniz size isimler taksın. Kezban desinler, bakir desinler vs. Birkez yaşayacağınız böyle bir şey, Onların bir ömür boyu yaşadıkları herşeyi katlayarak ezecektir. Çok sevdiğim ve her zaman inandığım bir sözle ve Mert El Khalisi isimli Gaydeşimin dün akşam gönderdiği ve tam olarak ruh halimi yansıtan şarkıyla nihayet noktalıyorum.  Paul Auster usta demişti ki ;
Hergün yüzlerce hayal kurar insan ve hiç biri gerçek olmaz ; ama bir gün bir gerçek yaşarsın, hiç bir hayale sığmaz.
ben o gerçeğimi yaşıyorm. Umarım en kısa zamanda sizde gerçeğinizi bulursunuz. Sevgi'yle, Aşk'la kalın...


Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown
Bambaşka bir yazardan, bambaşka bir insandan Selamlar hepinize Şanslı Doğanlar,

Öncelikle hepinizden çok çok özür diliyorum, bu yazıyı bu kadar uzun yazdığım için ; ama umarım sıkılmadan iki bölümü de okursunuz. Emin olun çok eğlenceli bir yazı oldu.

Stajdı, Kurstu, Ramazandı, Bayramdı derken ilk defa bir Yaz Tatilini bu kadar dolu dolu geçirdim. Dolu dolu diyorum zira götümün üstüne oturup keyif yaptığım yalnızca 2 yada 3 haftam oldu toplasan. Belki kiminiz şimdi: "oğlum biz yılda zaten toplasan o kadar izin yapamıyoruz", diyorsunuzdur ; ama ben daha nacizane bir öğrenciyim Gaydeşlerim kızmayın :P

Neyse bu yazıyı niye yazdığıma geleceğim ; fakat biraz geriye gitmek istiyorum... Kendimi bildim bileli okuyorum. Yani abi tamam şikayet etmiyorum, aslına bakarsanız bazen düşününce gerçekten kendime gıpta bile ediyorum. Sakın böyle götü tavanda gezen, burnundan kıl aldırmayan ergenlerden sanmayın beni. Tamamen samimi konuştuğum için bunları yazıyorum. Ne diyordum heah kaç yıldır okuyorum, hiç iş tecrübem yoktu. Aileme çok kızıyorum bu konuda. 22 yaşına girmiş bir insan olarak, bir insanın kendi parasını daha önce kazanmamış olmaması müthiş bir özgüven eksikliğine yol açıyor. Yazıyı okuyan anne babalar varsa ; benim ebevenylerimin yaptığını yapmasın. Verin çocuklarınızı ufak yaşlarda işe biraz ezilsinler, hayatı bilsinler genç yaşta. Herneyse bunu söylememin sebebi şu ki okul tatile girer girmez beni bekleyen staj'ıma başladım sonunda. 1 ay boyunca kendime müthiş bir öz güven geldi. Benim için gerçekten ilk iş günü yaşamımdaki en önemli günlerden biridir. Tarih 4 Haziran 2012. Tam içimden diyorumdum ki tamam staj biter eski kasvetli havama dönerim bundan daha önemli bir tarihim olmaz derken, çok iyi bir yabancı şirketin okulumla alakalı bir eğitimi için Türkiye'deki saygın bir şirket olan ortağı tarafından davet aldım. Daha önce başvurmuştum ama kabul edileceğimi sanmıyordum. Neyse yine ağzım kulaklarıma vardı ve aralar verilerek toplamda 20 gün de bu kursa gittim. Mesleki olarak 3 ay önce önümü göremiyorken ; okuduğum zaman, verilen paralar boşa gidecek diye hayıflanırken şuanda öyle bir öz güvenim var ki kaç lira maaş alabilirim diye düşünüyorum :P Öyle ki kursdaki şirketten part time iş teklifi bile geldi. 2 yada 3 hafta sonra onlarla görüşeceğim şans dileyin bana. Tarih Temmuz sonları ve Ağustos başlarıydı bunlar olurken.

Neyse derken kurs da bitti geçen hafta bayramdan önceki cuma günü. Ben yine bir böyle boşlukta kaldım. Gerçekten hayatımda uzun zamandır ilk iş günümü düşünürken çalışmış, üstüne iyi bir kurs alıp oradan da iş teklifi gelmişti. Daha iyi ne olabilir ki diye düşünüyordum. Nihayetinde Ramazan'ı da yolcu ettik. Allah tutulan tüm tutulan oruçları ve kılınan namazları kabul etsin diyerekten asıl konuya giriyorum.

Tam böyle hayatımda iki harika gelişme olup bittikten sonra bayramın ilk gününün akşamı oldu. Facebook'da Gay İtiraf isminde çok güzide, sevdiğim, belki adam akıllı insanların olduğu tek yer olan bir grup var. Orada günlük sıkıntıdan yorumları okuyup insanlarla konuşup vakit geçirirken, öğle vaktinde yorum yaptığım bir arkadaş beni ekledi. Bakın size hiç eksiksiz ve yalansız anlatacağım.

İlk başta sürekli böyle olduğu için ve ekleyen arkadaş resimsiz olduğu için yine dedim sanırım abazanın biri ekledi. Bir de beni tanıyan arkadaşlar bilir ; ekleyip konuşmayan insanlardan hiç hazetmem. Çok fazla kişiyi 5 dakka sonra küfür ederek silmişimdir. Abi gerçekten okuyan arkadaşlar sizde bunu yapmayın. Öyle veya böyle birini eklediyseniz bir "selam" verin. Konuya girdikçe bunun önemini anlayacaksınız sizde.

Neyse baktım adamda tık yok. Yine "Lâ Havle Velâ Kuvvete" diyerekten hafif sinirli ve sitemkar bir şekilde : "bir selam vereydin iyiydi", diye lafa girdim. Bu lafın hiçbir özel yanı yoktur. Tanımadığım ve selam verememiş her insana ilk bu konuşmayla giriş yaparım muhabbet etmek için. Karşımdaki de : "hahaha naber", diyerek muhabbete başladık. Ama tabi ben elit adamım ya :P bekliyorum ki ; nerden ? a? p? ap? boyutlar ölçüler muhabbetlerine girsin. Öyle bir hazırım ki. Söyleyeceğim laflar bile ezberimde. Çok klas bir hareketle de profiline girip silmeyi planlıyorum. Ama gariptir öyle muhabbet etmeyen nadir arkadaşlardan biri olduğunu anladım. Sonrasında baktım çocukta iş var. Dedim bunla da iyi muhabbet ederiz. Derken başladık konuşmaya. Bu lafı çok söylüyorum biliyorum ; ama yine söylicem "beni tanıyanlar bilir" ben sevdiğim insanlara karşı sürekli ,samimi hissettiğim için; yafrum, canım, fıstığım, tatlım şeklinde konuşurum. He yok yea aklınıza ; "bu çocuk feminen lan", lafı geldi demi ?? Yok öyle bişi. Feminen arkadaşlarımı saygıyla selamladıktan ve onları yanacıklarından öpüp alınmalarını istemeyerekten konuya geri dönüyorum. Bu arkadaşla da böyle bir muhabbete başladık. İlk akşam 3 saatten fazla muhabbet ettik. Çocuk epeyce muhabbetimden hoşlandı. Zaten bir de hayatımda çok güzel 2 gelişme olmuştu keyifliyim ya o sıra. Böyle neşeliyken çok fena muhabbetim vardır hani :P Ondan mıdır bilemem. Epeyce hoşuna gittiğini söyledi.

Neyse bayramın ikinci günü. Haftalardır aile facemde hetero bir arkadaşla planladığımız adalar turunu hazır boşluk bulmuşken yapalım dedik. Haftalardır benim stajımdı, kursumdu erteliyorduk. Sonrasında bayramın ikinci günü planladığımız gibi Heybeliada'nın müthiş güzelliğiyle beraber ormanlarındaki gizli patikalarda 3 saate yakın bir tur yaptık. Sonrasında arkadaşın ısrarıyla yüzmek istedik. Yanımızda ne havlu var ne bir şey. Tek bir çanta. Tam böyle şehir hanzoları karışımıyız :D İstanbul Beyefendiğim yerle bir oluyor :P Neyse dedim ki : "bari Kınalıada'ya gidelim", ve vapurla oraya geçtik. Bende zaten şort vardı. Arkadaş da bir tane aldı hemen 5 liraya. Girdik hemen yol kenarındaki plaja eğlendik. Çok beğenmedik yeri. Az dinlendikten sonra üstümüz yarı çıplak yine bisikletlerle adanın diğer ucundaki plaja sürdük :D Aklınızda bulunsun yarı çıplak bisiklet sürmek fena halde seksi hissettiriyor insanı :P Yada bu kezban kardeşinizin bisiklet fantazisi var yeni keşfettiği, bilemedim ; ama siz de mutlaka deneyin. Sonrasında hayatımın en yorgun günlerinden birini atlatarak eve döndük saat akşam 7-8 felan.

Şimdi diyeceksiniz ki niye yazdın buları bizene. Valla çok alakası yoktu ama hafif nispet yapmak istemiş olabilirim. Şakası bir yana pek çok arkadşımız hayatını çok kapalı yaşıyor. Bir bisiklet turu bile size 1 ay yetecek kadar harika zaman geçirtebiliyor işte. Herneyse konuya, bir paragraf önceki kısıma, dönüyorum. O yorucu günün akşamında saat daha 22.00 suları gozumden uyku akıyor. Açtım faceyi yayıldım sallanan sandalyeme. Attım bacaklarımı da bilgisayar masasına. Klavyeyi de aldım kucağıma , üstümde bir tek şort var. Keyif yapıyorum resmen :P Sonrasında dün akşamki yazıştığım bundan iş çıkar, kanka oluruz, iyi çocuk dediğim adama offline iken selam verdim. Bakın bunu samimi diyorum Faceyi ilk kullandığım günden kimseye offlineken selam vermemişimdir. O gece niye öyle bişi yaptım bilmiyorum. Neyse selam verdikten 5 10 dakka sonra arkadaş online oldu. Tekrar bir gırgır şamata konuşuyoruz. Ama böyle salakça bir keyif var üstümde. Sanki böyle birbrimize yazılıyormuş gibi iltiraflar ediyoruz felan. Yazılırken de bir yandan ben seni alırım, sen beni alırsın, çok tatlısın şöyle böyle makara yapıyoruz. Bakın 2. akşam samimi olarak aklımda ciddi bir sevgili olma düşüncesi yok henüz. Fakat arkadaş ben o gün adalarda sürterken epeyce bir beni düşünmüş :P Profilimi incelemiş, mesaj atmamı bekliyormuş zaten :P

Yine epeyce muhabbet ettikten sonra ben bir yerde durdum ve tüm konuşmanın havasını değiştiren cümleleri kurmaya başladım. Ben muhabbeti hoşuma giden pek çok kişiye aynı samimi ve hoş sözleri söylediğim için karşımdaki insanlar beni çok yanlış anlayabiliyorlar. Zaman zaman bu yüzden bir kaç arkadaşla sorun yaşamıştım. Tamam muhabbetleri çok iyiydi ; ama ben böyle konuşuyorum diye, bir ilişki başlangıcı olacağını sanmışlardı ve - ben farkında olmadan - bu konuda iyimser bir ümide kapılmışlardı. Sonrasında ben olamayacağını söylediğimde sıkıntılı konuşmalar yapmıştık. Ben ciddi anlamda insan üzmekten nefret ederim. Evet çok açık sözlüyümdür. Lafımı kimseden sakınmam, aklımdan geldiği gibi konuşurum ; ama özellikle kırıcı bir şey söylemekten kaçınırım. İşte bu olayları anlattım arkadaşa. Hani dedim, bak dedim senle de böyle güzel güzel muhabbet ediyoruz. Sonra sevgili olacağımızı felan düşünürsün dedim, olamayız felan dedim sıkıntılı muhabbetler olur senle de dedim. Bu sütten ağzı yanan bir insanın yoğurdu üffleyerek yemesiydi sadece :P Fakat karşıdaki arkadaşın biraz ilgisini çekti bu konu ve biraz daha ciddi konuşmaya başladı. Sevgili olabilme veya olamama noktasında bir söz vermedik ve konuşmaya o şekilde devam etmeyi kararlaştırdık. Yani sonunda ne olursa kimse üzülmeyecekti. Ancak ben çocuğun konuşmalarından çok çok hoşlandığını anlayabiliyordum. Ne yalan söyliyeyim, ben de ilk defa kanka muhabbetine çevirmeden birinden bu kadar keyif alarak muhabbet ediyordum. Saatler geçtikçe şaka maka söyledikleriyle epey bir elektriklenme hissettim. İçimden aman Allah'ım neler oluyor bana diyordum.

Şimdi aklınızda beni bir canlandırın. 17 yaşına kadar kız arkadaşları olmuş. Sırf kendine eşcinsel olmayı o dönem yakıştıramadığı için onlarla çıkmış ; ancak dudaktan bile öpüşememiş bir gençlikten sonra. Sonraki üniversite hayatı ile birlikte fena halde bir kabullenme sürecine girip 3-4 sene gibi çoook uzun bir sürede anca kabullenmiş, bu süre içerisinde erkeği bırak kızlardan da uzak durmuş bir çocuktum. Yaş 21 e geldiğinde zaten bir önceki yazımda belirttiğim gibi de Yeni bir - tamamen rahat ve özgür olacağı - face üyeliği açmış bu ortamlara yavaştan göz atmaya, kendim gibi insanlara tanışmaya başlamıştım. Bildiğiniz üzere o 1 yıl içerisinde de hayatıma sevgili anlamında kayda değer kimse girmedi. Girmediden kastım o kadar ezik değilim lan :P Teklif eden gerçekten çok tatlı, hoş insanlar oldu tabiiki de ; fakat kafalarımız bir türlü uyuşmadı. Velhasıl kelam evet abicim aynen düşündüğünüz gibi bu çocuk geldi 22 yaşına halennn bakirr. Bakir olmayı geç, tek bir erkeğe seni seviyorum lafını gözlerini kapatarak, inanarak söylememiş. Hadi seni seviyorum yine biraz daha basit. "Aşkım" dediği biri olmamış hayatında. Ki "Aşkım" kelimesi benim lûgatımda öyle bir kelimedir ki Bekaretim kadar önemlidir. Hep tek bir kişi olsun hayatımda, tüm hayattan soyutlasın beni ; gözüm, gönlüm, kalbim herkese kapansın istedim. Cinselliğimi de duygusallığımı da tek bir adamla yaşayayım istedim. Ondan öncem de ondan sonram da olmasın dedim. Bunu kime anlatsam tepkileri aynı oldu. Oğlum yok bu ortamda böyle insanlar, böyle aşklar. Ben hep dedim inanıyorum, günü gelecek ve gerçekten inandığım biri olacak dedim.
Devamı Yazının  2. Bölümünde Bulabilirsiniz...
        Aşk'ın İlk 5 Günü ( Bölüm-2 ) 'ye gitmek için tıklayınız. 

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

Hayatımdaki En Anlamlı Saydığım Gün

Hepimizin hayatnda manevi değeri çok yüksek tarihler vardır. Bunlar, bizim hayatı yaşayış biçimimize göre farklılık gösterir. Bu tarihler bazen ; ailemiz ve sevdilerimizin doğum günleri, bizim ya da en azından benim asla olmayacak olan evlenme yıl dönümü tarihi veya mezuniyet tarihi vs vs diye uzayıp gider. Şimdi aha çocuğun doğum günüymüş diye düşünmeyin, değil. Geçti bilem o. 17 Haziran'dı. Siz sormadan ben söyleyeyim, evet İkizler burcuyum (: Zaten sırf okuyucular hediye almasın diye blog'u o tarihten sonra açtım :P

Neyse lafı kısa tutalım sıkılmayın. Bugün benim için belki de doğum günümden bile önemli bir gün. Sebebi ise şu ; tam olarak bir sene önce bugün, tam hatırlamıyorum şuanda ama sanıyorum öğle saatlerinde iken ilk kez eşcinsel olduğumu tam anlamıyla kabul ettim. Yakın arkadaşlarım bilir bunu. Aslına bakarsanız 4 yıl kadar oluyor ben durumla yüzleşeli. Fakat İstanbul'da dahi olsam benim çevremde bir tane eşcinsel arkadaşım yoktu. Buna nispeten kapalı bir aile yapısını ekleyin + çok bağlı olmasam da dine büyük saygı duymamı ve Allah korkusunu ekleyın. Hatta ve hatta kendim diye söylemiyorum (H) mahalle ve çevremde örnek çocuk olaraktan parmakla gösterildiğimden mütevellit olacak sanırım kabullenme sürecim pek bir sancılı geçti.

Sanılmasın ki 4 sene öncesine kadar eşcinsel değildi bu çocuk. Ben kendimi bildim bileli Gay'dim. Tamamen sağlıklı bir aile yapısı içerisinde, hiç bir cinsel istismara maruz kalmadan bu yaşa  geldim ; ama böyleyim. Mutsuz muyum değilim. Ben ŞANS'lı doğanlardanım. He 4 yıl öncesinde yüzleştiğimde böyle mi düşünüyordum ? Pek tabi ki de hayır. Kendimden nefret etmeyle başladım işe. NEDEN ? sorusu her sorunun önüne geçmişti. Allah'tan bu kadar korkarken ve dine bu kadar saygı duyarken, neredeyse şirke gidecek noktalarda isyanlarım oluyordu. "Ne yapmıştım da Allah böyle bir kaderi bana uygun görmüştü" ,diyordum. Her başıma gelen kötü olayı bu duruma bağlıyordum. Öyle ki bir yerden sonra mutlu olmamın haram olduğunu, lanetlendiğimi felan düşünmüştüm.

Neden sonra bir şekilde bunların hepsini teker teker aşmaya başladım. Bazı arkadaşlarım bana çok kızar. Bazen, olaylara karşı çok ilgisiz alakasız olurum. Öyle şeyler gelir ki başıma ; başkalarını darma dağın edebilecekken benim çıtım çıkmaz. Umursamadığımı düşünürler. Anlamadıkları bir şey vardır. Herkes dışarı doğru ağlayamaz. Kimi insanlar vardır yalnızca içinde ağlar. O yüzdendir hep güler yüzlü, neşeli olmam. Hani bir laf var ya ;
En çok gülen insanlar, en derin acıları yaşayan insanlardır.
diye. Gerçekten de öyle. Bu durumlar yüzünden insanlara karşı beklentim de düştü. Belki tek iyi yanı bu. Artk ailem ve dostlarım dahil hiç bir insandan en ufak beklentim yok. O yüzden çok kolay insanları silebiliyorum.

Neyse zaten bu blogu okuyan çoğu kişi bir geçiş, - kabullenme - süreci yaşamıştır. İşte ben bunu, o 4 yıl içerisinde ancak 3 yılda atlatabildim. "3 yıl." Ne kadar kolay söyleniyor değil mi ? Hayatının en güzel yılları. Üniversiteye başlamışsın. İlk 3 senen geçmiş. Mahalledeki arkadaşlar işe girmiş ya da farklı şehirlerde okullara. Lisedekiler de aynı şekilde. Bir anda böyle bir psikoloji içerisinde ve yapayalnız kalmışsın. İşte bu yüzden uzun sürdü kendimi kabul etmem.

E peki aradaki 1 yıl ne oldu diyorsunuz değil mi? Heah işte ben o 1 yıl içinde mal mal dolaştım sadece. Hayatımdaki kayıp yıllardan biri. İstanbul'da yaşayan biri olmama rağmen ne bir tane Gay kafe bara gittim, ne Gabile tarzı sitelerde üyelik açtım ne chat sayfalarına girdim. Bildiğiniz tırsıyordum, biri anlayacak diye. Böyle diye diye 1 yılı daha devirdik. Yaş geldi 21 oldu ve bir gün oruçlu oruçlu niye 2. bir face adresi açmıyorum dedim. Tamamen özgür olacağım, rol yapmak zorunda kalmayacağım bir adres. İşte o gün 15 Ağuştos 2011'di. Tam o gün karar verdim. Kendi kabuğumdan sıyrılmaya, kendimi tamamen kabullenmeye, benim gibi olan insanlarla tanışmaya.

Aradan kocaman bir yıl geçti. Aile facemden çok daha fazla muhabbet ettiğim insan oldu fake faceimde. Hatta öyle ki aile faceimde bir gönderi yapıyorken fake adresimde on gönderi yapar durumdayım şuanda. Sevdiğim bir kaç hetero arkadaşım olmasa tamamen kapatıcam aile faceimi. O kadar anlamını yitirdi bende.

Velhasıl kelam, -gerçek doğum günümden daha fazla sevdiğim - 2. doğum günüm, bugün. Birincisinde dünyaya gelmiştim. İkincisinde  kendimi buldum. Bir yılda ; hem karakterim hem düşünce yapım neredeyse evrim geçirdi. Sevmem dediğim pek çok şeyi sevmeye, yapmaya cesaret edemediğim pek çok şeyi yapmaya başladım. Açıkcası bu yazıyı yazarken biraz duygulandım. Nerden nereye geldim diye. Bak şimdi bu yazıyı okuyan afedersiniz çok ibne arkadaşlarım var :D onlar bilsin diye belirtiyorum cinsel deneyimim olmadı. Hazır mıyım bilmiyorum bile. Kezban kezban dolaşıyoruz şimdilik. Zaten tek olacak, benim olacak kişiyle olması gerektiğine inanıyorum ben. O gelene kadar saklı bir kar tanesi olacağım :P Bu kadar da hayalperestim :P

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum ; bu bir yıl içersinde tanıştığım, hayatıma dair pek çok şeyi paylaştığım, beraber saatlerce sohbet ettiğim , dertleştiğim, yeri gelip ekrana bakarak kahkahalar attığım, yeri gelip bir yazısına ağladığım, olmadı bu kadar muhabbet yapıp : "hadi buluşmadan olmaz", diyip buluşup, dostluğumuzu gerçek hayata taşıdığımız ve hatta tanışıp türlü sebeplerle şuanda konuşmadığımız tüm herkese kalbimin en derin yerinden teşekkür ediyorum. Ne olursa olsun hepinizi çok seviyorum.

Yeter Lan :D Bu kadar sevgi sözcüğü :D :D Normalde bunları benden duyamazsınız :D Bir gün içersinde bu kadar çok yazmam bir yıl yeter size. Seneye aynı başlıklı yazıyla görüşürüz :) O zamana kadar  En Güzel Yerinizden :P Büyükçe bir Muckaaa (:

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

Kadir Gecesi




Ön Yazı :

Belki bazılarınızın tepkisini çekebilir ; escinsel içerikli bir sayfada dini içerikli bir yazı paylaşmam. Fakat bunu yazmamdaki tek düşünce blog'un popülerliğinden faydalanıp yazının daha fazla insana ulaşması. Ayrıca sitenin fotoğraf bölümü Eyüp isimli arkadaşımın kendi blog'una ait. Bu blogdan Ona sadece linkleme yapıldı. Yani demem o ki aslında sayfa üzerinde açık bir eşcinsel kaynak da bulunmamakta. Umarım samimiyetimi anlar ve yazıyının en azından başlangıcını biraz okuyarak, Kadir gecesinin manası hakkında bilgi sahibi olursunuz. Son sözü okumayı da ihmal etmeyin. Çok sevdiğim bir dua var orada.


Kur’ân-ı Kerîm’de medhedilen en kıymetli gecedir. Kadir gecesinin fazîleti, üstünlüğü (bin aydan daha fazîletli, kıymetli, hayırlı olduğu), bizzât Allahü teâlâ tarafından, Kadir sûresinde açıkça bildirilmiştir.Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak, bu mübarek gecenin kıymet ve faziletini şöyle beyan buyurmaktadır:

"Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?  Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.  O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar." 

(Kadir Suresi )  
Resul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyuruyor:
"Kim Kadir Gecesi'nde inanarak, ihlas ile o geceyi ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır."
"Kadir Gecesi yatsı namazında cemaatte hazır bulunan, ondan nasibini almıştır."
Müminlerin annesi Hz.Aişe (r.a.) şöyle diyor :
-Dedim ki: Ya Resullullah, Kadir Gecesi'ni bilirsem onda ne şekilde dua edeyim? Şöyle buyurdu:
- Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü anni. (Allah'ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)

Peygamberimiz (sav) buyuruyor:
"Kadir gecesinde bir defa, Kadir sûresini okumak, (başka zamanda) Kur’ân-ı kerîmi hatmetmekten daha sevâptır. Bu gece koyun sağma müddeti kadar namaz kılmak, ibâdet etmek, bir ay her geceyi ibâdetle geçirmekten daha kıymetlidir."
Bu mübarek gecede dua sünnettir. O icabet vakitlerinden birisidir. Süfyan-ı Sevrî demiştir ki, o gece dua etmek, namaz kılmaktan daha sevaptır. Kur'ân okuyup da dua ederse güzel olur.
İbnü Hacer Heytemî Tuhfetü'l-Muhtâc'da der ki:

"Kadir gecesini görene, saklaması sünnettir. Onun kemâliyle faziletine ancak Allah Teâlâ'nın bildirdiği kimseler nail olur."
Kadir Gecesi Geçmişmidir Yoksa Tekrar Etmekte midir?

Kadir gecesi, meşhur olduğu üzere, Kur'ân'ın nazil olduğu veya sabahında Bedir zaferinin vuku bulduğu gece olduğuna göre o bir defa olmuş geçmiştir. Her sene Ramazan'da olacak olan onun şeref ve hatırasıdır, demek olur. Nitekim bazıları onun bir defa olup kalktığını kabul etmişlerdir. Fakat Kadir gecesi onlardan dolayı değil, onlar Kadir gecesine rastlamış olduğuna göre de Kadir gecesi bütün sene içinde gizli olup, en çok Ramazan'da ve en çok son onunda ve en çok yirmi yedinci veya sonuncu gece olması ihtimali en galip bulunan mübarek bir takdir gecesi olarak tekrar eder ki, bilinen, çoğunluğun görüşü de budur.

Kadir Gecesi Her Sene Ramazanın Aynı Gününe mi Geliyor?

Hayır. Allahü teâlâ, Kadir gecesini gizlemiş, yani Ramazan ayının çeşitli günlerine koymaktadır. Bu sene Ramazanın birine koyarsa öteki sene Ramazanın yedisine koyabilir, Kadir gecesi o gece olur. Diğer geceler gibi falanca ayın belli bir günü yapmamış, bu geceyi gizlemiştir. Bu gecenin aylarla ilgisi yok, gece ile ilgisi var. Kadir gecesi Ramazanın 27. gecesinde Kur'an-ı kerim inmiş ise, bu sene de Kadir gecesi Ramazanın üçüne alınmış olabilir. Demek ki bu mübarek gece Ramazanın üçüne geldi. Ay mefhumundan sıyrılmak gerekir. Diğer geceler ayla ilgili, Kadir gecesi ayla ilgili değil, gece ile ilgilidir. Allahü teâlâ dileseydi her aya bir tane koyardı ve her ayda Kadir gecesi olabilirdi. Kur'an-ı kerimin indiği bu geceyi de her ay kutlardık.

İlk defa Kur’an-ı kerimin nazil olduğu gecenin hususiyetini, faziletini ve bereketini Allahü teâlâ her sene başka bir geceye veriyor. Yani her sene değişik bir gecenin o kıymet ve fazileti taşımasını irade buyuruyor. Kur’an-ı kerimin nazil olduğu o mübarek gecenin her sene-i devriyesinde aynı gecenin o fazileti taşıması icap etmiyor. Başka bir gece o fazileti taşıyabiliyor. (4)

Kadir Gecesi Olduğu Nasıl Anlaşılır?

Denizlerin suyu bir an tatlılaşır.
Kadir gecesi, açık ve sakin olur, ne sıcak, ne de soğuk olur. Bulut yoktur. Yağmur ve rüzgar yoktur.
Ertesi sabah güneş, kızıl olup, şuasız doğar.Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.
Kadir Gecesinde köpek sesi duyulmaz diyen âlimler de olmuştur.

Kadir Gecesi Kaçıncı Gecedir?
Kadir gecesinin, Ramazanı şerifin 20.sinden sonraki tek gecelerinde aranmasına dair müteaddit hadis şerifler varid olmuştur. Birinden itibaren tek gecelerde aranmasını tavsiye eden büyüklerimiz de vardır.

İmamı Şa'rani Hazretleri, Kadir gecesinin kaçıncı gece olduğunu, Ramazanı şerifin giriş günlerine göre şöyle tesbit etmiştir. İmamı Şarani Hazretleri 30 sene Kadir gecesiyle bu tarife göre müşeref olmuşlardır. Bir çok Allah dostuda bu usulle Kadir gecesini bulmuşlardır.

  • Pazar günü girerse 29.gece, 
  •  Pazartesi girerse 21.gece, 
  • Salı girerse 27.gece, 
  • Çarşamba girerse 19.gece, 
  •  Perşembe girerse 25.gece,
  • Cuma girerse 17. gece, 
  • Cumartesi girerse 23.gece. 

Kadir Gecesinin 27.Gecedir  Diyenlerin Delilleri

Ulemanın ekserisi "Leyle-i kadir ramazan ayının yirmi yedinci gecesidir." demişlerdir. Bu görüşün sahibi bulunan ilim adamları delil olarak şu hadis-i şerifi göstermektedirler: "Leyle-i Kadir, yirmi yedinci gecedir."

Bu nakli  delile ilaveten akli bir delil ile mevzûu  daha belirgin hale getirmek istiyorum. Süre-i celilede (Kadir Suresi) "Leylet'ül Kadri" lafzı üç yerde geçmektedir. Bu lafzın harfleri dokuz tanedir. Bu sayıyı üçle çarptığımız zaman çıkan yekün de yirmi yediyi göstermektedir. (3)

Her geceyi kadir, her gördüğünü Hızır bilmek

Din adamlarının bazısı, leyle-i kadrin senenin günleri içinde gizlenmiş olduğunu söylemişlerdir. İhmalkarlık yapmasınlar ve diğer geceleri de ihya etsinler diye bu gecenin gizlendiğini ifade etmişlerdir.
Hızır aleyhisselam da gizlenmiştir. İlim adamlarına ve zahid kimselere gösterilen alaka, fukara ve gurebaya da gösterilmelidir. bu ihitimalden dolayı:
"Her geceyi kadir bil, her gördüğünü Hızır bil" denilmiştir. (3)
Cenab-ı  Hak bu geceyi hakkıyla ihya eden kullar arasına bizleri de ilhak eylesin ve bizi zatına kul ve Habine ümmet olma şerefinde daim eylesin.

Kadir Gecesini nasıl ihya edeceğiz?
Yatsı namazında zammı sure olarak Kadir suresini okumalı.
Bir iki sayfa Kur'an-ı kerim okumalı.
Az da olsa sadaka vermeli.
Bu gece 4 rekat Kadir Gecesi Namazı kılınır.
1.rekatta : 1 Fatiha 3 İnna enzelnâhü
2.rekatta : 1 Fatiha 3 İhlası Şerif
3.rekatta : 1 Fatiha 3 İnna enzelnâhü
4.rekatta : 1 Fatiha 3 İhlası Şerif

Namazdan sonra 1 defa: 

Allahü ekber Allahü ekber La ilahe  illalahü vallahü ekber Alahü ekber ve lillahil hamd
100 defa Elem neşrah leke...  

100 defa İnna enzelnâhü
100 defa da Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz'in Hazret-i Âişe (r.a.) Vâlidemiz'e öğrettiği şu duâ okunup, sonra duâ yapılır:



Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü anni, okunup dua yapılır.

"Ey Allah! gerçekten Sen çok affedicisin, affı seversin, öyleyse beni affet."

Mümkünse, kandil  gecesi olması sebebiyle bir de TESBİH NAMAZI kılınır.

ve bir müjde ile noktalıyalım:

"Kadir gecesine rastlamış olan bir geceyi ihyâ eden, Kadir gecesini ihyâ etmiş gibi sevâb kazanır"

hadîs-i şerîfini düşünülerek, sık sık vâki olan 27. gece ihyâ edilirse, o gece Kadir gecesi olmasa bile, büyük sevâba kavuşulur.
  (5)


Son Söz : 

Kendimin çok sevdiğim, en içten ve en hüzünlü ettiğim tek dua'yı sizlerle de paylaşıyorum Gaydeş'lerim :
" Allah'ım Sen Ben'den Vazgeçme, Sen Biz'den Vazgeçme "

Kaynaklar

1) Elmalı Tefsiri
2) Mübarek Gün ve Gecelerde Yapılması Tavsiye Edilen Dua ve İbadetler, Fazilet Neş.1983
3) Kürsiden Mü'minlere Sohbet ve Nasihatler, 1.Cild, Mehmed Emre, Erhan Yayınları, 1998
4) Mehmet Ali Demirbaş, Kadir Gecesi
5) Prof.Dr.Ramazan Ayvallı, Kadir Gecesi

Yazının kaynağı olan adres için tıklayın.


Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

OoOooO Mim'lenmişiz yeaa o.0


Henüz 15. gününü yeni doldurmuşken blog'um ve ben daha henüz neyin ne olduğunu çözmeye çalışan yeni yetme kezbanlar gibim ortalıkta dolaşırken, paso bloglarda bir "mimlenme" ve "mood" gibi garibimsi terimlerle genşşler bir şeyler yazmaktaydı. Yine aynılarından birini okurken Gay Gayda isimli blogdaşımın Mim'lemesine maruz kalmışım. Kuralları neyim de varmış bunun onları yazmak adettenmiş yazalım ;

Önce Kurallar : 

1 - Mim'i alan Mim'i kim göndermiş olursa olsun Operadaki Kazulet'e teşekkür edecek. Sonra gönderene.
2 - Mim'i alan, nasıl Mim'i rahat alabildi mi ? ( kalın mı geldi, dar mı geldi öyle ya :P) onu belirtecek.
3 - Yukarıdaki Mood resmi logo olarak kullanılmış olup cevaplarınıza dilediğiniz resmi yapıştırabilirsiniz.

Gelelim Mim'in içeriğine :

1 - Mim'lendiği andaki Mood'unu yazacak.
2 - Yeni aldığınız giysiyi başkasının üzerinde görünce hangi Mood'ta olursunuz ? onu yazacaksınız.
3 - İşerken genelde hangi Mood'ta olursunuz ? onu yazacaksınız.
4 - Depresif Mood'tan Heidi Mood'una geçmenizi sağlayacak olay ne olabilir düşünüp bulacaksınız.
5 -  Mim'i alışı kuvvetli 3 arkadaşınıza paslayacaksınız.

Haydi başlayak gayri o zaman - oyun için bahçeye çıkmış çocuklar gibi - çığlıklar atarakkk. Ohho bu heycanlanmış şimdiden diyebilirsiniz. Sen yenisin galiba mı dediniz ? He vallaha öyleyim. Yeni girdiğim, halen bir tuhaf gelen, salakça bir huzur ve mutluluk hissettiren bu blog aleminde Mim'lenmişiz olsun o kadaannn. Şimcik kendisini tanımamakla beraber adından bir ağırlığı bir divalığı var gibi hissettiğim Operadaki Kazulet'e Teşekkürü emri vaki değilll "iç"ten gelerekten ediyorum :P. Saygılar efenim. Aynı zamanda sevgili Mim'leyen arkadaşım Gay Gayda'ya en içten şükranlarımı sunuyorum c(:

Mim'i nasıl aldığıma gelirsek, "çalışmadığım yerden sormuşsunuz hocam yeaaa!!", diye ağlamak istedim başta. Cahilliğim ve kezbanlığımın yüzüme yüzüme vurduğunu hissettim, az buçuk zorladı beni sanırım bu Mim :P Matrix'den alıntı yapıyor ve Gay Gayda arkadaşımıza :

" Hiç bir beyni belli bir yaşa kadar özgürleştirmemeliyiz ! "
 diyen Morpheus'tan selamlar iletiyorum ki 2 haftasını yeni dolduran bir blogger'ın gözünün yaşına bakmadan Mim'lemişsin :(


Gay Gayda'nın Mim'lendiği için verdiği cevabı okurken ve kafamdan bu "Mim" , "Mood" Ne ola ki aceppp ??? diye geçirdiğim sıralarda yazının sonuna gelmiş ve pas'lananlar arasında kendimi de gördüğümde direkt olarak :
" Haydaaaaa anlamadığımız yerden Mim'i yemişiz yeaa ! ", dedim ve kafamı kaşımaya başladım :P






Eğer ki benle aynı giysiyi giymiş birini görürsem :
"Sonnn off thee bitcchhhh !!!! There is NOT any Mercyyy right now !", der ve tetiği çekerim. Giysinin en can alıcı bölümünden vururum ki ölür mölürse adam hani adettendir bizde, rahmetlinin eşyaları ihtiyacı olanlara verilir ya heahhh işte en güzel yerinden vururum ki giysiyi başkasına bile veremesinler. O derece hani !1!11!!1! Alışveriş'ten nefret eden ender Gay'lerden olduğum için kıymetli zamanımdan harcayıp bir giysi beğenebilmişsem, hiç gözünüzün yaşına bakmam anacım aynısından giyerseniz !
"Do not take personal, honeyy ! O:)"  diyip şirinliğimi de hemen üzerime takınırım öldürdükten sonra adamı tabisi dee...

Euuheuhauhuea tuvalet en salakça fikirlerimin aklıma sanki haçlı seferleri çıkmışcasına, acımadan hücum ettikleri en gereksiz yerdir. Eğer ki dışarıdan geldiysem ki genelde dışardan gelir gelmez işerim sürekli, sanki dersin elimde dünyanın en kabiliyetli silahıyla hunharca etrafı yakıp yıkıyorrrr gibim hissediyorum. Şaka lan inanmayın hemen. Gayet kedi gibim işimi görüp dünyayı üstümden çekmişsiniz sanki gibim bir rahatlıkla odama doğru yol alıyorum. Dünya varmış lan hakketten heaaa ! diyorum çoğu zaman :P



Son olarak can alıcı soruya gelmişiz. Buna tek cevap vermek yerine birden fazla cevabım olacak. Ben genelde ciddi anlamda çok geniş takılan, nitelikleri, kimlikleri kim olursa olsun - ailem dahil - kimseyi takmadığım ; kimseden bir beklenti içinde olmadığım için depresif Mood'a kolay kolay girmeyen biriyim; ama olurda hani girersem de :

Çatlayana kadar yiyebileceğim özellikle belirtiyorum kesinlikte bir taneden fazla olacak sayıda fırında sütlaç. Önemli not zaten depresifken bir adet sütlaçı önüme koyarsanız bitince daha çok ağlayabilirim. Uyarayım haniii !!!








Bim'deki tek kaliteli ürün olan ve böyle bir hazinenin nasıl olurda halen marketlerde satılmadığına bir türlü akıl sır erdiremediğim "bir paket Topi Tanem" de fazlasıyla üzüntümü alacaktır. Yalnız bundan ne zaman bıkarım bilmiyorum uzunca süredir favori çikilatam.













Onlar işin biraz maddesel kısmıydı. Manevi olaraktan - tecih olarak yukarıdakileri de getirmiş olan - en sevdiğim insanlardan birinin - mümkünse erkek - hatta - unuttummm lann artık diyee götümü yırttığım platonik aşkım - sıkıca sarılıp :
" Ben yanındayken başka bir şeye ihtiyacın mı var lan ?? " dese. Yani değil o an Heidi'nin uçuşu roketlerle yarışabilirim O derece !! :P




Heahhh durun durun. Sizin aklınızdakileri siz söylemeden ben söyliyim. Amma kezbanmışsın bea kuzum diyorsunuz demi ? Çünkü cevap olaraktan hiç cıbıl erkek resmi vermemiştim. Belkim bazılarınız takdir bilem etmiş olabilirsiniz ; fekat sizleri hayal kırıklığına uğratacağım. Pek tabi ki de yukarıdaki saydıklarımın hiç biri olmadan bana sadece Brent Corrigan ile 2 saat verseler. Oyyyşşş :$ :$ :P Uçmanın anlamını yeniden yazmaları gerekir beni gördüklerinde :P :p :P



















Veee Geldikk kendimi en gariban, en sahipsiz, en böyle kaybolmuş ve bir başına hissettiğim an'a. Bebişler siz şimdi böyle güzel bir şey yaptınız ; iyi hoş ne güzel de hiç sordunuz mu bu kezban Gaydeşinizin hiç takip ettiği yakın blog arkadaşı var mı ? Henuz 15 gün olmuşken bu dünyaya gireli. Hadi var bi kaç tane ama onlar önceden Mim'lenmemiş miğğ baktınız mı hiçç ?? Bir darbe de burdan yedik mi şimcik :/ Neyse miklemez tavrımı takınıp yoksa tanışırız lan diyip Looser Mood'tan çıkaraktan gözüme hoş gelen ve yakın zamanda Mim'lenmedğini tahmin ettiğim, yüksek oranda benden bir haber olan, Mim'lendiklerinden bile haberleri olacağından şüphe duyduğum 3 kişiye yolluyorum.

1 - Arnavut Kaldırımı
2 - İsmisi hoşuma giden GüNaH YüKLeNeN ADaM
3 - Sonuncu olarak yazdıkları samimi olaraktan hoş olan ev gibin bi yer'e gitsin Mim'ler.

Bilerekten yapmış olduğum yazım yanlışlarının dışında gözümden kaçan bir yanlışım olduysa affola diyecekken size ne lan burası benim çöplüğüm , benim boru'm öter demek istiyorum. Lan bu arada bir sevgi sözcüğüdür. Sevgiyle ve kalbiniz aşkla kalın Ruhu en parlak insanlar <3

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown
Bildiğiniz üzere facebook adresim üzerinden 9 Ağustos Perşembe - 11 Ağustos Cumartesi günleri arasında "Eşcinsellik Doğuştan Mı Yoksa Sonradan Mı Kazanılır ?" konulu bir araştırma başlattık. Öncelikle neden böyle bir araştırma yapmak istediğimi yazayım. Pek çok arkadaşımız bu konuda "ön yargılı" olarak ve sadece kendi hayatından yola çıkarak tartışmaya yaklaşmaktaydı. Ayrıca sürekli tartışmalarda öne sürülen kanıtlayıcı argüman olarak hetero bireylerin yapmış olduğu araştırmaları örnek göstermekteydiler. Madem öyle dedim, bu hayatı yaşayan bizler olduğuumuza göre neden kendi çapımızda bir araştırma yapmayalım ? Ortaya çıkan çarpıcı sonuçlar ve dikkat çeken sebepleri açıklıyorum. Önce rakamlarla oluşturduğum grafik ve tablolara göz atalım ;






Verilmiş olan yorumlara geçmeden önce şunu belirtmek istiyorum. Arkadaşlar burada sadece ortak yorumları aldım. Alırken de uzun bölümleri kesmek durumunda kaldım ki yazı çok fazla uzun olmasın. Hoş yine de epeyce uzun oldu. Yani demem o ki, niye benim yorumum yok diye kızmayın. İlla ki benzer başka bir yorumu yazmışımdır. Hadi yorumlara geçelim :

Nasıl Kazanıldığı Konusunda Emin Olmayanların Ortak Yorumları ;

  • Emin olmayan arkadaşlardan gözlemlediğim tek ortak nokta var. O da Allah korkusuyla net bir cevap vermekten kaçınmalarıydı. Ancak yine de bunun bir imtihan olduğununda hem fikirler. İleri seviye bu hayatı yaşamanın günah olmasından korkuyorlar.

Eşcinselliğin Sonradan Kazanıldığını Savunanların Ortak Yorumları ;
  • Eşcinsel olarak doğma fikri Yaratıcı'nın kuluna haksızlık yapması olacağını düşündüğüm için kabul etmek istemiyorum.
  • Annenin, aile içerisinde babadan daha baskın olması durumu, aile içerisinde baba figürünün olmayışı (  babanın vefat etmesi veya babadan ayrı yaşamak ).
  • Annem ve 4 ablamla beraber büyüdüm. Bunun bir sonucu olarak onlara özeniyordum ve ağır bir psikolojik baskıyla bu duruma geldim.
  • Kadın doğum haplarının eşcinsel çocukların doğumuna sebebiyet verdiğini bilimsel olarak bir araştırmada okumuştum. Bu durumda eşcinsellik doğuştan gelen bir şey değil çevresel faktörlerle değişmektedir.
  • Kendim, ilkokul ve lise çağlarında eşcinsel kesinlikle değildim. Hatta arkadaşlarımın yaptığı eşcinsel şakalar bile midemi bulandırırdı. Kızlardan hoşlanmama rağmen kaderin bir oyunumudur bilemem kız arkadaşım olmuyordu. Uzun süre kız arkadaşım olmamasından dolayı erkeklere ilgi duymaya ve kızlardan soğumaya başladım. Şuanda kendimi Bisexual olarak tanımlıyorum.
  • Çok genç yaşlarda aşık olduğum bir kız arkadaşım vardı. Kıza henüz söylememiştim ama aşık olduğumu net olarak hatırlıyorum. Fakat devam eden günlerde kuzenimin cinsel tacizine maruz kaldım. Bundan dolayı kendisinden ve yaşadığım şeyden gerçek anlamda nefret ettim. Daha sonra nasıl oldu bilmiyorum ama bu nefret bir şekilde aşka dönüştü ve o olaydan sonra tamamen erkeklerden hoşlanmaya başladım.
  • Kutsal kitaplarda yasak olduğunu düşündüğüm bir olayın doğuştan gelemeyeceğini düşünüyorum. Zira yasak olan tüm şeyler insanın nefsiyle alakalıdır. Nefis de dünyaya gelişten sonra insanın iradesiyle ilgilidir. İnsanın yaradılış genlerinde sadece kadın ve erkek genleri vardır. Öyle programlanmıştır. Eşcinselliğin, insanların bu programa içsel ve dışsal uyarılarla müdahalesi olarak görüyorum.
  • Tam hatırlamasam da Nicolasi benzeri bir ismi olan ABD'nin önde gelen bir psikoloğunun eşcinselliğin tedavi edildiğini söylemektedir ve onun tezine göre aile yapısında bozukluk olmayan hiçbir birey eşcinsel olmaz. Mutlaka aile yapısında farkında olmasanız dahi bir kırılma mevcuttur. Ben de buna inanıyorum.

Eşcinselliğin Doğuştan Kazanıldığını Savunanların Ortak Yorumları ; 

  • Aile yapımla ilgili ben doğduğumdan bu yana en ufak bir olumsuz durum söz konusu değil. Gayet sağlıklı bir aile yapısı içerisinde büyüdüm. Buna rağmen Gay'im. Madem bu bir tercihse neden zor yolu seçeyim ?
  • Gerçekten bu sonradan oluşan bir durumsa, toplum bunu farklı karşıladığı için ve olumsuz gözle baktıkları için bunun bir hastalık olması gerekmektedir. Bu durumda tedavisinin olması gerekir büyük ihtimalle. Ancak pek çok uluslararası sağlık örgütü bunun tedavi edilebilen bir hastalık olmadığını - daha doğrusu herhangi bir hastalık olmadığını - kabul etmektedirler. Bu durumda nasıl sonradan kazanılmış olabilir ki ?
  • İnsanların bunu geç yaşta farketmesinden dolayı pek çok arkadaşımız bunun sonradan kazanıldığını düşünmekte. Fakat eşcinsellik doğuşla başlar kişiliğin oturmasıyla ortaya çıkar. Bu doğal bir süreçtir. 5 yaşında neyi farkedebilirsiniz ki ?
  • Cinsiyet oluşumu ana rahminde gerçekleşen bir durumdur. Doğumdan önce. Ben eşcinselliği dişi veya erkek bireylerin bir farklılaşması sonucu oluştuğunu düşünüyorum. Bu durumda sonradan kazanılması mümkün değildir.
  • İnsanların hormonlarının farklı şekilde sentezlenmesinin eşcinsel hayat yaşamaya sebebiyet verdiği bilimsel bir çok araştırmada ispatlandı. Bu hormonal bozukluk da insanın doğumuyla başlamaktadır.
  • Madem ki bu bir seçim. O zaman mukayese yeteneği olmayan veya çok kısıtlı olan hayvanların eşcinsel davranış sergilemeleri nasıl açıklanabilir. Neden bu durum doğaya aykırı nitelendirilir ? Bu aslında doğanın taa kendisi değil midir ? ( En Sevdiğim Cevap )
    "İleriki günlerde yukarıdaki arkadaşın verdiği cevapta olmak üzere "Hayvanlarda Eşcinsel Davranışlar" isimli bir araştırma daha yapıp onlar hakkında da bir yazı paylaşacağım."
  • İnsaların ruhlarının bir cinsiyeti yoktur. Öldükleri vakit cinsiyetten bağımsız olarak ahirete gideceğiz. Bu durumda eşcinsellik kavramı insanın ruhu gereği doğasında olan bir şeydir.
    "Yukarıdaki yorum çok ilginç geldi. Ruhların cinsiyeti olmaması konusunda bilgim yok. Bunu araştıracağım. Ancak gerçekten öyleyse çok güzel bir noktaya değinmiş demektir arkadaşımız."
  • Pek çok din alimi eşcinselliğin Allah tarafından bir imtihan olduğunu, Allah'ın kulunu sınadığını söylüyor. Bu durumda kaderimde olan bir şey bu. Sonradan kazandığım bir şey değil.
  • Madem ki bu bir seçim. Hetero arkdaşlara ne zaman seçtiklerini sormak isterim? Cevabınız yok değil mi ? Çünkü seçmediniz ; böyle doğdunuz. O zaman neden eşcinselliğin doğuştan geldiğini kabullenmekte bu kadar zorlanıyorsunuz ?
  • Bu yaşıma kadar tek bir an bile kızlardan hoşlandığımı düşünmedim. Eğer ki bu sonradan kazanılan bir şey ise öncesinde benim en azından bir kez kızlara ilgi duymuş olmam gerekirdi. Öncesi olmayan bir şey nasıl sonradan olmuş olabilir ki ?
  • Merak edip ailemde geçmiş kuşaklarda eşcinsel olup olmadığını araştırdım. Bunu sorguladığımda benden bir önceki kuşakta yakın bir akrabamızın da eşcinsel olduğunu öğrendim. Böylece bu durumun insanlar üzerinde baskın olmayan bir genle taşındığını düşünüyorum. Bu şekilde doğumunuzda çok ufak bir ihtimalle sizde bulunabiliyor. Sanırım ben şanşlı olanlardanım =)
  • Belli bir zamanda, belli bir yerde herhangi bir insan olarak doğdum. Sonrasında bebek ve çocuk olduk. Halen insanız. Sonra büyüdük ; kadın ve erkeği tanıdık. Halen insanız. Sonrasında içimizden gelerek erkeklere ilgi duymaya başladık - tıpkı bir erkeğin kıza ilgi duyması gibi -. Halen insanız. Şimdi diyebilirsiniz bak sonradan eşcinsel oldun. Hayır öyle değil. Tanrı beni eşcinsel yaratmış ve ben benliğimi, beni etkileyen bir erkek görünce farketmişim.
  • Eşcinsel olmak ; hem bir erkeği hem bir kızı sevmeyi eksiklik olarak görüyorlar. Halbu ki bu bir eksiklik değil, güzelliktir. Tanrı eksiklerden uzaktır. Bizi böyle yaratmıştır.
  • Daha 4-5 yaşlarında eşcinsel davranışlar göstermeye başlamışım. Daha neyin ne olduğunu bilmiyorken bunu yapmışım. Daha bir şeyleri tercih etme yetisine sahip değilken. Daha hiçbir şeyi ayırt edemediğim bir yaşta bunu yapıyorken nasıl seçim yaptığımı söylerler ?

Eşcinselliğin İki Durumda Da Kazanılabileceğini Savunanların Ortak Yorumları ;
  • Aslına bakarsanız iki iddia da doğru olabilir. Elbetteki doğuştan itibaren hiçbir sorun yaşamamış, iyi bir aile hayatına sahip, arkadaşlarımız da bir şekilde eşcinsel hayatı yaşamaktadırlar. Buna rağmen çocukluğunda çeşitli cinsel istismarlar ve psikolojik etkilere bağlı olark cinsel yöneliminin değiştiğini bizzat kabul eden eşcinseller de mevcuttur. Bu durumda ben iki iddianın da doğru olabileceğini düşünüyorum.

Evet arkadaşlar, bana iletilen savunma yoruımları bunlar. İçerisinde size doğru gelen de vardır, yanlış gelen de. Bunları yazarken sadece insanların yaptığı savunmaları yazdım. Hiç bir düşünceyi bir diğerine üstün tutmadan, doğru yanlış diye ayırmadan. Şimdi soracak olursanız e bilader senin fikrin nedir diye ? Nacizane kendi fikrimi altta yazayım.
"Sonradan kazanılabilen her türlü şeyden yeterli irade ve kararlılıkla sonradan vazgeçilebilmesi gerekmektedir. Kendinize samimiyetle şunu sormanızı isterim ; bırakın çevrenizi dünya genelinde bundan vazgeçebilmiş ve hetero hayatını tamamen sağlıklı bir şekilde yaşadığına inanan insan gördünüz mü ? Ben görmedim. Şaklabanlar dışında."
Ancak bu araştırma benim fikirlerimi biraz değiştirdi. Eskiden, "sonradan kazandım" diğen insanları hiç bir türlü anlamıyorken artık onlara hak vermeye başladım. Bu durumda iki durumun da artık "kabul edilebilir" sebepleri olduğuna inanıyorum. Araştırmada soru sorduğumuz ve cevap veren tüm arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorm. Kafamızdan boş bir yazı yazmamış olduk.
Konu Hakkında Yorumlarınızı Aşağıya Yazabilirsiniz.


Araştırmaya Katılan Arkadaşların Facebook İsimleri ;

Ahmet Solmaz - Alaz Mete Erdener - Ali Mikah Martin - Alp Adrian - Alper Kedy - Alperen Alp - Alpper Eserr - Altuğ Han - Arda Genç - Arf Erdinç -
Aşıksan Roman - Bartu Akın - Batu Vertrauen - Berk Chance - Berkan Haznedar - Burak Tandoğan - Burak Can - Burak Akın - Can Korkmaz - Can Kayalp - Cundy Muns - Damien Freyja - Davin Juan Bloom - Deniz Aslan - Dostum Reco - Ece Naz - Ediz Erkin Elmastaşoğlu - Efsane Sadem Arel - Elif Yılmaz -
Emir Can Germonetta - Emre Eskiocak - Eqemen Thomas - Erdi Er - Erhan Aşkadamı - Fatih Maknik - Gamze Yaylim - Gökhan Kılıç - Gölge Ritüeli -
Jhon Trovolta - Kerem Pars - Koray Seven Kayseri - Marsheal Osiris - Maximilian Wagner - Mehmet Uzun - Mehmet Can - Mehmet Baran Ayza -
Meriç Kılıç - Mert Karaman - Mert El Khalisi - Murat Umut - Mustafa Yücedağ - Okan Okanoğlu - Omer Sevik - Onu Can - Osman Ateş -
Ömür Taşar - Özkan Sarı - Semih Bornovalı - Sercenk Demir - Serkan Var - Soner Erdemir - Şirin Kaya Kalender - Tarik Ağ - Tolga Canaş - Tolga Alp - Toprak Sarnıç - Umut Yalçın - Umut Zuzu - Yekzan Demircioğlu Ateş - Yıldırım Güneş - Zbigniew Berezhko

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

Kuzey Kıbrıs’ta erkekeler arası eşcinsel ilişkinin cezalandırılması sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkeme’sine (AİHM) açılan dava geçtiğimiz ay kaydedildi ve Kuir Kıbrıs Derneği (Homofobiye İnisiyatif Derneği)  yapılan basın açıklmasıyla kamuoyuna duyuruldu.

2011 yılının yaz aylarında Kuir Kıbrıs Derneği (Homofobiye İnisiyatif Derneği) üyelerinden bir kişi bu davayı açmak için gönüllü olup hazırlıklara başlanıldığında, Kuir Kıbrıs Derneği (Homofobiye İnisiyatif Derneği) ile İngiltere faaliyet gösteren  Humun Dignity Trust[2] isimli örgüt bağlantıya geçmiş ve davayı beraber hazılama teklifinde bulunduktan sonra dava iki örgütün avukatları tarafından beraber hazırlanıp AİHM’e başvuru yapılmıştır. Yapılan başvuru AİHM kararları çerçevesinde Kuzey Kıbrıs’taki insan hakları ihlallerinden sorumlu ülke olan Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yapılmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi benzer yasaların uygulamada olduğu olan Birleşik Krallık aleyhine 1981 yılında, İrlanda aleyhine 1989 yılında ve Kıbrıs Cumhuriyeti aleyhine 1993 yılında vermiş olduğu kararlarla böyle bir uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8. Maddesi ile korunan özel hayata saygı hakkının ihlali olduğuna karar vermiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti bu yasanın uygulanmadığı şeklinde savunma yapmış olsa dahi AİHM sadece böyle bir yasanın varlığının dahi özel hayata saygı hakkının ihlali olduğuna karar vermiştir.  AİHM, özel hayata saygı kavramını tanımlarken bazen bir kişinin fiziksel ve sosyal kimliğininin bütün unsurlarını kapsamakta olduğunu ve  örnek olarak, cinsiyet kimliği, ve cinsel yönelim ve cinsel hayat AİHS’in 8. maddesinin kapsamına girdiğini kabul etmiştir. AİHM, yine kişinin cinsel hayatının ve cinsel yöneliminin, özel hayatının unsurlarından olduğunu da kabul etmiştir. İnsan Hakları hukukunda cinsel yönelim öncelikle özel hayata saygı hakkı ile korunmuş olmasına rağmen gelişen süreçte cinsel yönelimlerinden dolayı ayrımcılığa uğrayan kişilerin ayrımcılığa karşı korunması hukuki olarak AB ülkelerinde düzenlenmeye başlamıştır ve artık LGBT hakları sadece özel hayata saygı hakkında korunmakta olan bir hak olmaktan çıkmıştır.

Kuzey Kıbrıs erkekler arası eşcinsel ilişkilerin cezalandırıldığı Avrupa’daki en son coğrafyadır. Söz konusu cezalandırma, Kuzey Kıbrıs’ta kişilerin özel hayat hakkını ihlal ettiği gibi, bunu yanında  kişilerin özgürlüklerinden mahrum kalmasına da yol açmaktadır. Bununla beraber, mahkemeye çıkarılan kişilere cinsel ilişkiye girip girmediklerini anlayabilmek amacıyla hastanelerde anal muayenede yapılmaktadır. Bu muayenelerin rıza dışında yapılması halinde hatta bazı hallerde rıza ile dahi olsa AİHS’in 3. Maddesi ile korunan insanlık dışı muamale yasağının ve yine özel hayata saygı hakkının ihlali oluşmaktadır. Bu tür insanlık dışı muamele oluşturan muayenelerin ülkemizdeki bazı doktorların da hiç bir çekince duymadan yapmaları da üzücü olan başka bir durumdur.

Açılmış olan söz konusu dava hem erkekler arası eşcinsel ilişkiyi cezalandıran yasal düzenlemenin özel hayatın saygı hakkının ihlali olduğu, hem de AİHS’in 14. Maddesi olan hakların kullanılmasında ayrımclık yasağının da ihlal edildiği yönünde de bir talep vardır. AİHM daha önce erkrkler arasında cinsel ilişkinin cezalandırılmasıyla ilgili olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği kararını vermemişti. Ancak, bu konuda AİHM’in vermiş olduğu son  kararın 19 yıl önce olduğunu düşündüğümüzde ayrımclık yasağının da artık ihlal edilmiş olduğu kararını vermesi muhtemeldir.

Yine açılmış olan bu davanın bence en ilginç olan noktası ise erkekler arası eşcinsel ilişkinin cezalandırılmasının, kurumsallaşmış bir ayrımcılık oluşturması ve bir azınlık grubunun insan onurunu rencide etmesi sonucunda AİHS’in 3. Maddesi olan işkence yasağı kapsamında değerlendirilen küçük düşürücü muameleye maruz kalma iddiasıdır. Eğer ki, AİHM bu iddiayı kabul ederse Kuzey Kıbrıs, Türkiye’nin bir alt yönetimi olarak eşcinsel erkeklere kurumsal olarak insanlık dışı muamele yapan bir coğrafya olarak tarihteki yerini alacaktır.

En çok üç yıl sonra AİHM büyük bir ihtimalle açılmış olan sözkonusu davanın insan haklarına aykırı olduğunda yönünde karar verecek ve o zaman erkekler arası eşcinsel ilişkileri cezalandıran yasal düzenleme değiştirilmek zorunda kalınacak. Ancak, söz konusu bu düzenlemeyi yapıldğında değişcek olan nedir acaba? Kişilerin cinsel yönelimleri doğrultusunda ilişkiye girdiklerinde yargılanmayacak olmaları tabi ki çok önemli bir gelişme olacaktır ancak cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği sebebiyle ayrımcılık sona erecek değildir. Bu yüzden görünür olamayan LGBT bireylerin en azından meslek örgütlerinde, siyasi partilerde, sendikalarda ve derneklerde daha görünür olmanın yollarını hem LGBT bireyler hem de bu kurumlar aramalıdırlar ki cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ile ilgli ayrımcılığın önüne geçilmesi için politikalar oluşabilsin.

Tabi ki zaman herşeyi gösterecektir ancak bu süreçte sadece yönetenler değil, yönetenlere gerekli baskıyı yapmayan kurumların, eşitlikçi olduğunu idda edip mecliste bu konu ile ilgili tek bir konuşma yapmayan millet vekillerinin, kurumsal olarak bu ayrımcılığın devam etmesine dur demeyen meslek örgütlerinin ve eşcinselliği korkulacak ve tehlikeli bir durummuş gibi gösteren medyanın da rolü vardır.


--------------------------------------------------------------------------------
[1] Yazar, makale konusu davanın avukatlarından olup kişisel görüşleri çerçevesinde bu yazıyı yazmaktadır.

[2] Human Dignity Trust, İngiltere’de ağırlıklı olarak insan hakları uzmanı avukatlar taarfından kurulmuş ve dünyanın her neresinde eşcinsellik cezalandırılıyorsa orda hukuki mücadele etmeyi planlayan bir örgüttür. Bu örgüte kurucuların dışında İngiltere’nin ve dünyanın önde gelen hukuk ofisleri de maddi katkı beklemeksizin destek vermektedir.
Haberin altıntı yapıldığı adres için tıklayın.

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

Gay Gençin Annesine Mektubu !


Merhaba anne... Dünyaya geldiğimde ne kadar sevinmiştiniz kimbilir, size MERHABA diyemesem de... Babam da çok sevinmiş, kurban kesmiş oğlu oldu diye, sen söylemiştin bunu bana, babam sevmez ya duygusal görünmeyi, o yüzden söylememiştir, yine de bir kez ondan da dinlemek isterdim... Kendimi şanslı hissettim hep, sizin gibi ailem olduğu için, SEN, BABAM ve ABLAM... İnsanın ailesini seçme olasılığı yok, şanslıyım sanırım... Kötü günlerimiz de olmadı değil, olmalıydı da iyi günlerin kıymetini anlamak adına. Baktığım da geriye, mutluydum sizinle...

Belki farketmişsinizdir eski Mert olmadığımı, artık o çılgın, deli-dolu, hayatı umursamayan Mert yok, o gitti, belki bunu ergenlik dönemime bağlayabilirsiniz. Her gençte olurmuş ya... Bilmiyorum anne, ne diyeceğimi, biliyorum da aslında bulamıyorum nasıl söyleyeceğimi, belkide söylememeliyim...

Çok savaş verdim anne, kendimle... Pazar günleri mutlu kahvaltılarımızda, balkon sefalarımızda, bir filme kilitlendiğimizde... Her zaman, her yerde savaşıyordum ben, bilmiyordunuz. O kadar kolay değil dile getirmek, onca iç savaşların kolay olmadığı gibi, inan bana susmak da kolay değil... Bakışlarınızı kaçıracaksınız belki benden, sarılmak bile gelmeyecek içinizden, iğreneceksiniz, belki aynı evde yaşamak istemeyeceksiniz benimle... Boynunuzu eğdirecek her zaman gurur duyduğunuz, övündüğünüz oğlunuz... Ben bir EŞCİNSELİM anne...

Anneeee n'olursun öyle anlamsız bakma yüzüme, ağlamaya başlama yine, beni dinle... Daha çok küçükken farkına vardım aslında, o zamanlar ne demek olduğunu bile bilmiyordum hiçbirşeyin, oyunlardan ibaretti hayat benim için. İlkokulda sıra arkadaşımdan hoşlanmak bana da garip gelmişti biraz aslında ama çok da ayırt edemiyordum hislerimi. Hayır annee saçmalama, o yaşta ne yaşayabilir ki insan, yaşamın ne olduğunu bile idrak edemezken... O zamanlarda futbolu sevmezdim, belki de beceremediğimden. Oturmalara gittiğimizde ailece, senin yanında olmayı yeğlerdim, en çok da seni severdim... Belki de budur sebebi ilk sana söylemek isteyişimin...

Ben büyüdükçe büyüdü içimdeki duygular, korktum büyümekten de, hep çocuk kalmak isteyişimin sebebi bayram harçlığı almaktan ziyade buydu belki de. Neden diye çok sordum kendime, neden ben böyle hissediyorum diye... Küçük ve masumane temaslar da yaşadım arada sırada. Aşk değildi belki ama cinsellik de değildi... Kimsenin iğrenç tacizlerine maruz kalmadım, böyle birşey geçmesin aklından. Çünkü çok kızıyorum bu durumu aptalca sebeplere bağlayan insanlara... Çok düşündüm... Gecelerce... Ağladığım da çokça... Odama geldiğinde gördüğün zamanlar da olmuştu ağlarken, sormuştun ya sebebini, işte biliyorsun artık...

Neden ben anne? Ben bulamadım sebebini, neden ben??? Bir Zeki Müren var sanırdım, bir Bülent Ersoy, bir de ben... Zaten ne kadar büyük bir dünyam vardı ki? Hayır anneee... Tabi ki onlar gibi değilim, ben o zaman öyle sanmıştım diyorum sadece... Şimdi mi? Şimdi mutlu olmaya çalışıyorum anne... Nasıl mı? Onu ben de keşfedemedim henüz... Artık kabul ediyorum kendimi, ben eşcinselim... Senin beni kabul etmeni bekleyemem, benim bile kendimi kabullenişim yıllarımı almışken. Ama beni yargılama anneciğim ne olursun, yada yargıla ama öyle bakma, ağlama... Kıyamam sana...

Sevdim anne... Çok sevdim... Söyleyemedim... Hep içimde yaşadım aşklarımı, hep korkarak, çekinerek, sanki her an biri anlayacakmış gibi paranoyak yaşadım. Kendimden korktum, hislerimden ve herkesten... Sevip de söyleyememek ne tür birşeydir belki bilmezsin anne, ben biliyorum çok kötü birşey. Söylesem daha da kötü...

Sonra benim gibi olanları duydum, görmek istedim. Gördüm anne... Benim gibi değillerdi... Gittiğim yerde bulamadım kendim gibi birilerini, ama olduğuna inandım en azından... Aşık oldum anne, bu sefer belli ettim de, ama o benim gibi sevmemiş beni masumane, SEV-iştik anne... Kökünde sev-mek fiili vardı diye seviştim... Baktım ki sevgili değiliz, beni sevgili olarak görmedi, göremedi anne. Kadınlar sevilirmiş sadece, erkekler severmiş. Ben de sevmiştim oysa... O zaman anladım ki sevmeler de başka başka... Benim gibi seven birini bulmak istedim... Hep aradım anne... Mutlu olmak istedim ben de...

Hep gizlenerek, hep korkarak, hep kaçarak yaşadım. Nasıl imrendim elele gezen sevgililere, belki benim gibi sevemezlerdi ama benden daha mutlu görünüyorlardı. Ben hiçbir zaman sevgilimle elele gezemeyecektim onlar gibi. Ve pazar kahvaltıları, ve balkon sefaları... Ve bana doğumuyla MERHABA diyen, uğruna kurban keseceğim bir evladım olmayacak hiçbir zaman. Evet, olabilir, pes ederim belki ben de birgün aşk arayışında, bir kurban seçerim kendime, evlenirim. Baba olurum, eğer istersem olur, ama ben olamam o zaman...

Bekleyeceğim anne, arayacağım, elbet birgün beni gerçekten çok seven bir erkek bulacağım... Neler çıkıyor insanın karşısına bir bilsen... Doğru insanı bulabilmek adına yanlış insanlarla oturup çay içiyorum bazen, hep aynı sorulara cevap veriyorum... Ve hep aynı insanlar yudumluyor karşımda çayını, kalkıp gidiyorum. Üzülüyorum, umudum kırılıyor, ama bekliyorum... Bazen tamamdır işte budur diyorum, yüreğim kıpr kıpır oluyor, bir adım atıyorum, o da bir adım atıyor, bedenlerimiz buluşunca, bir daha aramıyor... O kadar çok pislik var ki anne, duygularımla oynanıyor, onlardan tiksiniyorum anne, kendimden de... Belki de artık sen de benden tiksiniyorsundur...

Yaşamak istiyorum anne, mutlu yaşamak, özgür olmak herkes gibi... El ele tutuşup gezmesem de olur, kimse görmeden de tutabilirim elini, yoksun hissetmem kendimi...

Bir de diğerleri çok üzüyor beni... Eşcinselliğin ne demek olduğunu bilmiyorlar, benim neler hissettiğimi, içimde ne savaşlar yaşadığımı zamanında. Ne zaman seçtin diye soruyorlar... Neyi diyorum, eşcinselliği mi? Bu bir seçim midir sence anne? Neden seçtim ki o zaman? Ne zaman seçtim? Ben hatırlamıyorum şıkları. Bizlere hakaret ediyorlar, bizleri kullanıyorlar, bizleri dışlıyorlar, bizlerle alay ediyorlar, bizleri öldürenler de var... Bu bir seçimse eğer, ben niye bu hayatı seçeyim ki anne? Benim ne zorum var mutlulukla? Ağlama n'olursun anne, ben ağlarım... Sen bana bakma... Bizler iki çeşitiz, ağlatanlar ve ağlayanlar... Ben ağlayan olmayı seçtim anne


Önemli NOT :  Bu arada hiçbir emeğe saygısızlık yapmak istemem. Eğer yazdığım yazı bana ait değilse altında yazının kaynağını mutlaka belirtiyorum. Fakat bu yazı Anonim, yazanın kim olduğunu bir türlü bulamadım. O yüzden alta bir kaynak belirtemiyorum ; fakat yazının sahibi olduğumu düşünmeyin diye açıklamak istedim.

Tüm heterolara, en azından homofobik insanlara, bunu okutabilmeyi öyle çok isterdim ki. Çok fazla şey değişebilirdi düşüncelerinde.

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

Amsterdam Gay pride geçit törenindeki Türkler

Amsterdam’da bu sene 16’ncısı düzenlenen Gay Pride’a tarihte ilk defa Türkler de katıldı.

‘Kanal geçit töreni’nden paylaşılan görüntüler, sosyal paylaşım sitelerinde ‘Gay pride’da Türk gemisi’ başlığıyla verildi. Resimlerdeki kartonda ‘Türk Hollandalılar gay ve gururlu’ yazarken, organizatörler Hollanda’da yaklaşık 20 bin eşcinsel Türk vatandaşının yaşadığını açıkladı.





Haberin altıntı yapıldığı adres için tıklayın.

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

ABD'li gay ve lezbiyenler, eşcinsel evliliğe karşı çıkan milyarder iş insanına ait restoranların önünde protesto amacıyla öpüşüyor.

ABD'de eşcinseller, haklarını savunmak için her yola başvurmaya devam ediyor. Bunun son örneğiyse, Chick-fil-A adlı 4.5 milyar dolarlık tavuk restoran zinciri markasının başına gelenler oldu.

Chick-fil-A’in sahibi ünlü iş insanı Dan Cathy geçtiğimiz ay, dini içerikli yayınlarıyla bilinen bir gazeteye yaptığı açıklamada, “İncil’deki aile tanımı”nı doğru bulduğunu söyleyip, eşcinsel evliliği fikrine yanaşmadığını dile getirdi. Cathy daha sonra katıldığı bir radyo programında, eşcinsel evliliğe ulusal çapta izin verilmesi durumunda ABD'nin Tanrı tarafından cezalandırılacağını söyleyecek kadar ileri gidince, bardağı taşırdı.
Bu yaklaşıma sıkı bir yanıt vermeye karar veren eşcinseller, çareyi, Cathy’yi zengin eden Chick-fil-A markasıyla eşcinselliği yan yana algılattıracak bir eylem yapmakta buldu. Facebook’tan örgütlenen 14 bini aşkın kişi, Chick-fil-A önünde “Eşcinsel Öpücük İçin Ulusal Gün” düzenledi. Eşcinseller şimdi, ABD’nin 39 eyaletine yayılan bin 614 Chick-fil-A restoranının önünde birbirine randevu veriyor ve restoranın en görünür yerinde dudak dudağa öpüşüyor. Öpüşme fotoğrafları da sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya servis ediliyor.
Bu arada New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, Cathy’nin herkes gibi ifade özgürlüğü olduğunu, bu özgürlüğünü kullandı diye kendisine böyle bir eylemle cevap verilmesinin doğru olmadığını savundu.
Haberin altıntı yapıldığı adres için tıklayın.

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown