İletişim Formu

 

Zorunlu Ayrılıklar


Selamlar Şanslı Doğan'lara bir kere daha,

Bugün epey yorucu ve eğlenceli bir gün geçirdim. Üniversite eğitim hayatımın son demlerini yaşıyorum artık. Zira dersler geçen hafta itibariyle bitti. Son ders projemizi teslim ettik. Son quizimizi yaptık. Son finalimizi de yarın yapacağız. Bundan mütevellit arkadaşlarım hiçbir sınava, birkaç gün öncesini geç, bir gün bile öncesinde çalışmayan beni, çalışma bahanesiyle dışarı çıkardılar. Bir saat kadar çalıştıktan sonra hasret gidermeler, eski günlerden konuşmalar felan fistan başladı. Sonra Kadıköy'ün altını üstüne getirerek dolaşmaya başladık. Salakça bir enerji vardı üzerimde. Yollardaki demir engellerin üzerine çıkıyor, atlıyor muzurluklar yapıyordum çocukça. Dönüşte moda sahilin üst kısmında kafelerın arkasında bir park gördüm ve girdik oraya. Haziran'da 23'üne girecek olan ben ve zaten çoktan 23 olmuş diğer arkadaşlarım salıncaklarda sallanıp tahterevallilere binmeye başladık. Çocuklar gibi eğlendik orada. Şaka maka böyle bir şeyi yapmayalı yıllar olmuş. Ne çok salakça şeyi dert etmeye başlamıştım oysa son yıllarımda. İlk okul yıllarıma bir özlem duydum yine orada sallanırken. Zira hep dediğim gibi hayatımın en harika yıllarıydı. Aklımda kalan tek bir kötü gün olduğunu hatırlamıyorum o zamanlara dair. 


Büyüdükçe sorunlar da dertler de kendimle ilgili gerçekler de birer birer gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Hepsiyle de bir şekilde ilgileniyoruz şimdi, çok şükür. Zaman zaman ağır geldiği vakitler olsa da hayatın yine de yaşanır olduğunu, bugün bir kez daha anladım. Zira hayatı yaşanır kılan arkadaşlara sahiptim. Her ne kadar çok arkadaş kaybediyor olsam da benim tüm sıkıntılarıma sabreden 4 seneden beri küsmeyi bir kenara bırakın, bir kere bile darılmadığım 2 tane harika insana sahiptim. Geçen sene ilk defa ayrılırken onlardan üzülmüştüm. Mezuniyet töreninden sonra bir daha bu günleri yaşayamayacağımızı bilerek ayrılmak çok daha fazla koyacak; bir kere daha, biraz daha yalnızlaşacağım. Zira biri Bursa'ya ailesine dönecek, diğeri Amerika'ya kardeşinin yanına gidecek. İkisi de sürekli yanlarına gitmem için çağırıyorlar daha şimdiden. Ara ara mutlaka görüşeceğimizi söylüyorlarsa da onlar da eminim içten içe biliyorlar ki bir daha eskisi gibi haftada 2-3 kere buluşmalar, kendimizce eğlenmeler veya tadına doyamadığım, keyiflice sohbetlerimiz olmayacak. Aşk'ta olduğu gibi ben, dostlukta ve diğer tüm güzel şeylerde de mesafenin her şeyi öldürdüğü inancındayım. En çok da bu yüzdendir, bu şehirden hiçbir şekilde ayrılmak istemeyişimin sebebi. Zira bir kere  gittiğim vakit, döndüğümde zaten yakın olmayan arkadaşlık ilişkilerime biraz daha fazla mesafe katmış olacağım gibi hissediyorum. Velhasıl kelam artık yılda 1-2 kere görüşebilirsem bu güzel insanlarla şanslı sayacağım kendimi. Herkesin kendi yolunda gitmesi gerektiği bir yol ayrımına daha gelmiş bulunuyordum. Bu yaz bir işe başlamalı, yıllardır hayalini kurduğum şeylere artık daha fazla yaklaşmalıydım ben de. Hayat her geçen gün biraz daha ilerlerken tüm hızıyla, her ne kadar geçmiş özlemlere ıslak gözlerle bakıyor olsak da gelecek değil miydi o geçmişi de bize getiren. Kim bilir daha ne güzel insanlar girecek hayatıma. Bu düşünce bir şekilde devam etmesini sağlıyor insanı. Ben kendimi yalnızlaştırmak da bu kadar ustayken, umarım onlar gibi bir başka insanlarla daha tanışma fırsatı yakalarım. 

Bugün tuhaf bir şekilde onlara gerçek kimliğimden de bahsetmek istedim. Eminim, adım gibi eminim bundan zerre kadar da gocunmayacak çocuklar ikisi de. Belki bir nebze üzülecekler; ama asla karşı çıkmayacaklarına ve destek olacaklarına adım gibi eminim. Fakat gider ayak onları dostluğumuza dair sıkıntılı bir anıyla göndermek istemediğimden mi bilmiyorum boğazımda düğümlenip kaldı bu düşünce. Çünkü yıllar sonra bir muhabbette adım geçtiğinde beni: "Ha şu sonradan gay olduğunu öğrendiğimiz Gökhan mı ?", diye değil de çok daha güzel anılarımızla anmalarını isterim. Bu eşcinsel kimliğimden utanıyor olduğumdan değil; fakat, dürüst olun, hanginiz isterdiniz ki dostluğunuz bir muhabbet sırasında hatırlanırken sadece eşcinsel kimliğinizin akıllarda kalmış olsun?

Söyleyemesem de en azından onlara biraz ipucu vermem gerektiğini düşündüm ve ayrılma vakti okuduğum kitabın yeni bittiğini ve kitap almak istediğimi söyledim. Doğruca Kadıköy'deki  Seyhan Müzik Kitap Evine girdik. Doğruca geçmişte utana sıkıla ama kendimce büyük cesaret göstererek almış olduğum Ayşe Kulin'in Gizli Anların Yolcusu kitabının olduğu reyona yürüdüm. Arkadaşlarım da peşimden. Kitabı elime alıp: "İçerisinde çok güzel bir kaç şiir vardı, adamın ismini hatırlayamadım", dedim. Açtım yalandan bir tanesini ve Tekin Gönenç olduğunu sanki unutmuş gibi: "İşte burada... Bu adamın şiir kitabını almak istiyorum", dedim. "Tamam soralım görevliye", dediler. "Bu arada bu kitap eşcinselleri anlatıyor mutlaka okumalısınız, gerçekten harika bir kitap", dedim. 

Hoş bir eşcinsel olarak Ayşe Kulin'e o kitabı okurken epey bir laf söylediğim olmuştu. Zira kitaptaki eşcinsel karakterlerin; yaş farkı, birinin zenginken diğerinin paraya ihtiyacı oluşu, genç çocuğu paraya ve pahalı hediyelere düşkün, kaprisli bir çocuk gibi yansıtışı ve eşcinselliğinin bir tecavüz girişimi sonrası olduğunu anlatması ve hele ki kitabın pek çok yerinde "o yolun yolcusu" ifadesi çok fazla canımı sıkmıştı. Tüm bunlar bildiğiniz homofobik ifadelerdir. Bunu okuyan bir hetero kişi aklında paraya düşkün bir gencin yaşlı ama iyi görünen ve zengin bir adama yanaşması aklında kalacaktı. Hele ki çocuğun tecavüzle eşcinselliğini tanıması herkesin böyle eşcinsel olduğu algısı yaratacaktı. Bu yüzden kitabı okurken o kadar fazla sinirlenmiştim ki bırakmak istedim, uzunca bir süreden sonra ilk defa bir kitabı. Yine de sabır edip okuduğumda son 100 sayfasında epeyce bir toparlamaya başladı Ayşe Kulin kitabı. Devamında Bora'nın Kitabını okudukça ise eşcinselliğinin başlangıç noktasının hikayesini değiştirmesi vs ve Bora'nın yaşadığı sıkıntılara ve bunlardan kurtuluşunun üzerine odaklanmasıyla bir anda aşık olduğum bir kitaba dönüşmüştü.

İşte bu sebeple başta nefret etsem de sonrasında sevdiğim iki kitabı da tavsiye etmiştim hetero arkadaşlarıma. "Zaten...", dedim. "Kitabın baş harfleri G.izli A.nların Y.olcusu - GAY - oluyor." Kız arkadaşım atıldı: "Aaa !!", dedi. "Sen böyle kitaplar mı okuyorsun?", dedi. Bu bende hayal kırıklığı yaratsa da delice bir cesaret de verdi. "Kadının eşcinselleri anlatması kötü bir kitap olacağı anlamına mı geliyor ki?", dedim, alaycı ve sinirli bir ses tonuyla. Erkek arkadaşım da atıldı. "Ben de okudum onu, hatta devamı..." dedi ve eline bir kitap daha aldı. Elindeki kitaba baktığımda biraz daha fazla şaşırdım çünkü Bora'nın Kitabı'nı  elinde tutuyordu ve "Devamı da bu", dedi. "Bu daha sağlamdır, okumayanınız varsa, okumalı", dedi. "Evet", diyebildim sadece  gözlerimi kaçırarak: "Ben de okudum işte", dedim. Kız iyice hayretle baktı bize. Sonrasında hava değişsin diye biraz: "Hadi şu şiir kitabını bulalım", dedim ve görevliye sormaya gittik. 10 dakka kadar bizi beklettikten sonra kitabın var olduğunu ama maalesef bulamadığını söyledi. Üzüldüğüm biraz yüzüme yansımış olacak ki erkek arkadaşım Murathan Mungan'ın Aşkın Cep Defteri adlı minik kitabıyla geldi yanımıza. "Al kanka, bunu okursun", dedi. "Bir kaç gün oyalar seni." Murathan Mungan ismini görünce daha bir şaşırarak baktım arkadaşıma. Zira ben eşcinsel olmama rağmen henüz Murathan Mungan okumamışken, arkadaşım bu kitabı da okumuştu. "Bu adam da eşcinsel değil mi yahu?", diye sordum, sanki bilmiyormuş gibi. "Evet", diye yanıtladı beni. "Ama hoşuma gitmişti bu kitap da", diye ekledi. Tuhaf bir şekilde daha bir yakın hissettim o an arkadaşımı kendime. Gay değildi arkadaşım, buna emindim. Zira son günlerde bir kızdan hoşlanır olmuştu. Bana ondan bahsedip, sıkıntısını ve mutluluğunu paylaşmıştı. Sevinmiştim onun için. Ama peki ya biseksüelse ? Öyle veya böyle ne farkederdiki. Belki çok daha fazla yakınımda olabilirdi ve yaşadığım ikinci hayatı onunla da paylaşabilirdim; fakat diyorum ya ne farkederdi artık. Ayrılma noktamıza sayılı günlerimiz kalmışken. O gidecekti taa Amerika'ya ben ise burada kalacaktım. Yazları veya ne zaman boş isem yanına gitmemi ve onda kalabileceğimi söylemesine rağmen bunu yapmayı en azından o an için düşünmediğimi kendisi de biliyordu. Hal böyleyken biseksüel olsa ve daha fazla yakın arkadaş olsak dahi arada o kadar mesafe varken ne farkederdi? O yüzden çok fazla şaşırmış olsam da yine de ses etmedim ve kitabı alarak çıktık. Metro da dönerken çok fazla konuşmadık. Sadece tabletindeki resimleri benim hafıza kartıma atmayla uğraştı ve gün boyu çektiğimiz çocukca ve ağır bir çoğunluğu komik olan resimlere bakıp gülüştük. Güzel bir gün daha sığdırmıştık ileride hatırlayıp, iç çekerek özlem duyacağımız mazimize. Daha o günler gelmeden, o günlerin sıkıntısını hissediyorum bu yazıyı yazarken. 

Birbirini iyi anlayabilen, kavga dahi etmemiş olan insanlar birbirlerinden ne olursa olsun ayrılmamalılar. Bir gün zaten nihayetinde öleceksek hepimiz, ayrılışımız bu sebeple olmalıydı. Şimdi düşüncesi bile korkutuyor ve daha bir koyuyor bana, çok sevdiğim iki insanı daha kaybedecek oluşum. Bu sefer sebebi ben değilim veya onlar da değil; ama zaten artık yanımda olamayacaklarsa hangi sebeple olduğu bir şey farkeder miydi ? Sevin yanınızdakileri abi ve bunu şimdi söyleyin. Öyle veya böyle günü geldiğinde bir şekilde onlardan da ayrılacaksınız... "Ne kadar sevdiğimi, ne kadar da az hissettirmişim !" diye kendinize sitem etmeyin sonra. Ne kadar zor ve geç öğreniyorum her şeyi ben... Ah ben...!

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

0   yorum

Yorum Gönder

Cancel Reply