İletişim Formu

 

Gelecekteki Sevgiliye Mektup ! ( Bölüm -2 )

Selam olsun Güneş'in altın çocuklarına,

Bir kaç gün önce yazdığım; "Gelecekteki Sevgiliye Mektup" isimli yazının devamını da yazalım artık. Aslında bilindiği gibi bu yazıyı zaten aynı gün hazırlamıştım; fakat çeşitli sebeplerle yazıyı ikiye bölmeyi uygun görmüştüm. Ertesi gün ikinci bölümü de hemen paylaşacaktım; fakat o gecenin etkisiyle şifayı bir güzel kaptım. O geceden beri de iyileşmeyi bekliyorum. Hoş halen geçmiş değil. Boğazım fena zorlanmış gibi arıyor. Biliyorum, biliyorum aklınızdan pis pis şeyler geçiriyorsunuz. Kınıyorum bundan dolayı hepinizi :D Hastalıktan dolayı ağrıyor lan boğazım.(: Bu arada, "Böyle bir aşk yok!", gibisinden veya "Hayal aleminde yaşıyorsun", gibi can sıkıcı veya boş eleştiriler lütfen yapmayın. Nasıl bir hayatı yaşadığımızın elbette ben de farkındayım. Sadece bu yazının güzel bir hayal olduğunu ve gerçekleşirse olabilecekleri anlatıyorum. Herneyse devam ediyoruz yazımıza.
...

Şarkımızın ne olacağını da düşündükten sonra klasik arkadaşlarıyla tanışma fasıllarına gelmiştim. Acaba başka eşcinsel arkadaşları olacak mıydı tanıştırmak isteyeceği? Belki de sessiz bir köşede kalmış eşcinsellerden olacaktı. Dışarda görüştüğü bir eşcinsel arkadaşı bile olmayacaktı. Bunu düşünmek zor değil. Yaklaşık 15 ay öncesine kadar ben de aynı böyle biriydim. Şimdi Allah'a şükür o kadar yalnız değilim. Ya tanıştırdığı arkadşalarının düşüncesi ne olacaktı? Severlerdi sanırım ya. Allah var yukarda şimdi, siz söyleyin, sevilmeyecek adam mıyım :p ?

Sonra dedim acaba ilk nerede ve nasıl öpüşeceğiz? Şimdi: "Aoohff güzel gidiyordun, işi niye cinselliğe getirdin", demeyin. O masum ilk öpücükten bahsediyorum ben. Belki burada, bunun sıradan olduğunu düşünenleriniz olabilir; fakat ben daha bir erkekle bırak öpüşmeyi, "sevgili" anlamında elini bile tutmuş değilim. Sonuç olarak hayal de benim hayalim olduğuna göre bunlar özel şeyler benim için. Eğer, "O kadar yiyişen varken nasıl bir iradedir sendeki bir kişiyle bile öpüşmemişsin?", diyorsanız da bu samimi diyorum hiç kolay bir şey değil. Zira kendini kaybedip insanın bir gay kafe bara gidip önüne gelen biriyle öpüşesi geliyor :D Siz şimdi şapşal şapşal tebessüm edin bunu okurken, anlamayın beni tabi. Olur da bir gün bir kafe de sizi aniden öpen biri olursa, kızmayın ona, sevin onu, sefkat gösterin :p O değil bazı günler livata istemediğimden mütevellit ciddi ciddi bari bir Kiss Body yapayım dediğim bile oldu. Ne olurdu ki yani? Bağlanma yok. Hesap sormak yok. Her sabah günaydın mesajı okumak veya yazmak yok. Sevgili tripleri yok. Öpüşüp öpüşüp geçicen kenara. "Ne kadar iffetsizsin!", diyorsunuz değil mi? 22 yıllık birikmişlik var oğlum kolay mı öyle? İşte geliyor insanın aklına bunlar. Neden yazıyorum bunları biliyor musun? Gelecek olan kişi ne kadar özlendiğini, ne kadar özel olduğunu anlasın diye. Belki onun için bir şey ifade bile etmeyebilir bunlar; ama önemli değil. Onu geç peki bu benim öpüşemediğimi anlamayacak mıydı? O dudaklar birbirine ilk kez deydikten sonra geriye çekilip gözler açıldığında, anladığını anladığımda şapşalca gülmeyecek miydi suratıma? Ben utanırken belki onun hoşuna bile gidecekti bu. Herkesten sakladığım kendimi ilk ona bırakmış olma fikrimi. O değil ya o da benim gibi kezban biri olursa? Artık o noktada profesyonel bir yardım almayı düşünüyorum :P :p :P Profesyonelleri görelim?? :p

İnsanların sevgili olmasının en çok imrendiğim yanı, birbirleri adına konuşabiliyor olmaları. Hani bir soru sorulduğunda: "Gökhan kabul eder bunu" veya "Tabiki de gelecek o da", gibi laflarla benim yerime konuşabilecek miydi? Bazı insanlar bundan rahatsızlık duyar. Fakat nedendir bilmiyorum bu benim aşırı imrendiğim bir şey. Bir de birbirlerini herkesten korumaları, savunmaları var. Birine laf edildiğinde diğerinin kapağı tıkaması gibi. Şakayla bile olsa ona laf dokundurulmasına dayanamaması. Çevremde var böyle arkadaşlarım. Hayır, eşcinsel değiller; fakat aşkın tarifi için eşcinsel veya olmamaları önemli değil. Nazarım değmesin diye yanlarında kaç kere "maşallah" dediğimin sayısını inanın ben unuttum. Bu arada ben çok kafamın dikine giden bir insanımdır. Doğru olduğuna inandığım bir konuda hararetli şekilde savunurum kendimi. Acaba yanlışsa savunduğum şey, en sevdiği öğrencisinin yanlış yaptığını bilen bir öğretmenin yaptığı gibi sıcak bir tebessümle aşkım öyle değil işte aslı böyle diyip açıklayabilecek miydi bana sabırlıca?

Bir de şu var; her ilişki de bir kişi daha fazla sever. Şimdi: "Yook öyle bir şey", demeyin. Mutlaka oluyor bu. Acaba o hangimiz olacaktık. Şimdi beylik laf edip: "Ben olacağım tabiki de", diyemeyeceğim. "Daha gelecekteki sevgilin gelmeden kendi kendine gol atıyorsun", demeyin abi. Zira bu açıklaymadığım, çok tuhaf bir durum. Tek söz verebileceğim; böylesine büyük bir şeyi yakaladığım gün, ondan fark edilecek kadar az asla sevmeyeceğimdir. Sanki bu Soner Arıca da şiirini bize göre yazmış. Paso dizelerinden alıntılara uygun düşüyor cümleler. Yoksa bu bilinç altımın bana oyunu mu, bilmiyorum. Hatırlayalım bir ne demişti:
Yanyana duran iki yıldızdık sana göre.
En parlak, en güzel olanı bendim.
Gökyüzündeki tek yıldızındım senin.
Fırtınalarda saklanıp korunduğun,
Liman olduğumu söylerdin.
Ömrünün sonuna kadar beni seveceğini,
Kalbini kalbime kelepçeleyip,
Anahtarını okyanusa attığını söylerdin.
Peki ya ayrı eve çıkana kadar bizde gelip kalır mıydı veya ben onlarda gidip kalır mıydım en birinci kankeyta ayağına? Geldiğinde zaten ablamı salona alırdık, O da benim odamda kalırdı. Yan yana uyuyamayacak bile olsak, en fazla 1 metre vardı yataklar arasında. Sırf onu izleyebilmek için uyumuş taklidi yapar, sabah da gerekirse sadece benim duyabileceğim şekilde alarm kurup ondan önce kalkardım. Salakça, değil mi ? Eheuhue, tabiki salakça. Zaten ne yalan söyliyeyim bunları her zaman da yapmazdım :D Sana söz ama, "gözlerini açtığında ilk gördüğünün gözlerim olduğu, uyurken seni izlediğimi ve tebessümle beklediğimi farkettiğin", çok fazla sabahın olacak. Belki seslice: "Günaydın Aşkım", diyerek sarılıp, öpemeyeceğim; ama o zaman sen de dudaklarımı okuma zahmetine girip, kısık sesle sana, bunu söylediğimi bileceksin.

Daha sonra: "Acaba?", dedim. "Sana ulaşana kadar başka kaç insanla daha bir şeyler yaşayacaktım?" Çünkü büyük ihtimalle bu yazıları yazdıktan sonraki süreçte, hemen karşıma çıkmayacaksın. Zira gerçek hayat bu kadar hayali kaldıramaz bile. O yüzden senden başkaları bu yazıdan önce oldu, yine olacak. Burada sorulması gereken sadece sen hangisinden sonra geleceksin? "Ne zaman geleceğinin ne önemi var?", demeyin abi şimdi bana. Çünkü ben her tanıştığımı O'na benzetip, hayal kırıklığına uğradıkça, biraz daha soğuyorum yeni biriyle başlamaya. Hani çok güzel bir söz varya ; 
İnsan bir kere birine geç kalır ve bir daha kimse için acele etmez...
O hesap benimkisi de. Hani, belki öyle insanlarla tanışırım ve beni öylesine değiştirirler ki sen geldiğinde bunu fark edemeyebilirim bile. Zaten en büyük korkum da budur, bu hayatta. Bu kadar beklerken, ya bir de ıskalarsam seni? Hele bir de "Ya çoktan ıskalamışsam?", sorusu geliyor aklıma ki o ihtimale girmek bile tüm yaşama sevincimi alıyor. Daha yaşanacak çok fazla günüm olduğunu düşünüğüm için, onları yaşamadan karamsarlığa kapılmamalıyım. Sen geleceksin ve ben burada olacağım...

Tam da bunları düşündüğüm sırada Gabile radyosu yine slow çalmaya başladı. Yine o ağır ve gereksiz tüm kötü fikirler dolaşmaya başladı kafamda. Zaten başım ve gözlerim ağrıyordu. Sanki biraz olsun bunları unutmuşken birden yeniden migren moduna giriyordum. Akabinde tabi yine düşüncelerim de değişti. Dedim : "Ya biz de ayrılırsak? Tüm bu güzel hayallere rağmen gerçekleştirsek bile ya ayrılırsak?" Ya sen ya da ben saçma bir sıkıntımızı yine saçma bir şekilde gurur yaparsak ne olacaktı? "Yapmayız!", diyemiyorum. Sana "asla kavga etmeden geçecek günlerin" olacağı sözünü de vermiyorum. Zaten etmeliyiz de. Klasik olacak; ama nasıl ki bak ben bunları yazarken baş ve göz ağrıları çekerken, bundan bir önceki gece gayet sağlıklı bir şekilde  yaşadığımı fark etmemişsem, arada kavgalarımız da olmalıydı ki, elimizden kayıp gitme tehlikesini bile hissettiğimizde birbirimize daha sıkı bağlanalım. Olur da öyle karanlık bir gün gelirse; her ne yapmış olursam olayım, her ne söylemiş olursam olayım, hepsinin özürünü şimdi burada diliyorum. Hiç biri daha yaşanmamışken... Hani olur da "hayır o özür dilemeden ben barışmam", diye gurur yapma diye. Bugünden söylüyorum ben. Belki o an sinir veya çok farklı pis ve karanlık hisler içinde önümü göremeyebilirim ve o an için senden özür dilemeyi red edebilirim. Fakat o gün geldiğinde aklına hep bu satırlar gelsin. "Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim..." Eea artık bu kadar özür üstüne sen de üsteleme ama. Unutma hem, "fazla gurur döner göte vurur" :D Sonra bu kadar güzel şeyi kaybederiz. Bir ayrılık varsa bunun kazanını da olmaz ayrıca. Belki ben 3 üzülürken sen 5 veya sen 5 üzülürken ben 3 üzülürüm. Belki de öyle bir aşk olur ki bu ikimizde eşit miktar üzülürüz. Fakat ne önemi var? Gelecekte bir daha sen olmadıktan sonra 3 ün 5 in. Soner Arıca'nın şiirinin son bölümünü de alıntılıyorum tam burada:
Yaşıyor ama uzaktaysak birbirimizden,
Bil ki seni hiç unutmadım.
Ölüm değilse bizi ayıran,
Yazık olmuş, hata yapmışız...
Eğer ölümse bu ayrılığın sebebi,
ve bensem önce giden bu alemden,
Kederlenme çok...
Tıpkı benden istediğin gibi;
Kendine sahip çık.
Bensem kalan geride,
Zaten sen hep göreceksin;
Ben kimseyi ama kimseyi seni sevdiğim gibi sevemem ki...
Sen bana: "Aşkım", dedin, bizi kirletemem ki...
Yavaştan artık bitiriyorum. Sen bir gün geleceksin ve ben burada olacağım. Tam şuanda, bu yazıyı yazarken tarih 26 Kasım 2012, saat 00:34. Kim bilir şuanda kimlerle, nerede eğleniyorsun? Belki de çoktan uyudun bile. Hatta belki de hastasın, benim gibi. Ben yokken yanında, hasta bile olma. Gelecekteki Annem'in  sana iyi bakamayacağından değil, bakar da zaten. Bu yaşa kadar getirdi bile seni, ben olmadan. Yine de benim sevgim yerine geçmez onunki, keza benimki de onunki yerine... Kaç türlü başında sıkıntı var veya ne kadar rahat bir hayatı yaşıyorsun. Aslında tüm bunlardan ziyade beni tek rahatsız eden düşünce ise şuanda aklında ve kalbinde bir başkasının olması fikri. Hayır, kızmıyorum. Tabiki benden öncelerin olacak, senden öncelerim olduğu ve olacağı gibi. Sadece nasıl söylenir ki bu, insan dayanamıyor yine de bu fikre... 

Bu arada şunu da bil. Bu kadar özel bir yazıyı eğer şuanda elinde okuyorsan, "O" kişi olduğuna inandığım için okuyorsun. Zira bunu blogumda yazsam dahi bunu bir gün kendi el yazımla, belki biraz eski bir kağıtta ve gerçekten özel bir yerde sadece tek bir kişi okuyacak. Hatta belki sen bunu blogdan hiç okumuş bile olmayacaksın. Daha da güzel ve anlamlı olacak o zaman işte...

Bir gece daha güzel uyu... Bir yarına daha benim farkımda bile olmadan uyan. Ben buna üzülmüyorumki. Çünkü biliyorum; her doğan güneş, seni biraz daha yaklaştırıyor bana, çocukca seviniyorum... Şimdi bu yazıları okurken sen, ben biraz utangaç, biraz mağrur; gözlerinin yazıyı bitirip de bana çevrileceği anı bekliyorum. "Hayır !!", "Şimdi değil, şimdi değil, bitirince bak. Daha söyleyeceklerim var..." İşte o an şunu bileceksin. Tanrı'nın sürekli bahsettiği "Cennet" sadece bir yer değildi, öldüğünde vaadedilen. Milyon tane insan içinden, sadece sendin Cenneti sembol eden... Hani olur da: "Bugüne kadar neredeydin?", diye sormak istersen son cümleleri okurken bana, "Sorma..." Zira ben hep buradaydım... Seni düşünüyor, sana yazıyordum... Bir sendin bu kadar zaman gelmeyen... Ama şimdi geldin, artık sadece "Benimsin",  vaadedilmiş tek "Cennetimsin..."

Tüm Yorumlar

İçinde Halen Daha Temiz Kalmış Bir Şeyler Saklayan Blog Sahibi "Gökhan elKhalisi" (:

Unknown

0   yorum

Yorum Gönder

Cancel Reply